el-Beğavî, 21/el-Enbiyâ, 79. ayetinin tefsiri esnasında içtihadda isabet meselesine değinir ve “her müçtehid içtihadında isabetlidir” diyenlerin, görüşlerini bu ayetin zahiriyle ve hata ettiği halde müçtehide sevap verileceğini bildiren hadis ile delillendirdiğini belirtir. Ardından da “Ehl-i re’y”in bu görüşte olduğunu söyler. Müfessir el-Kurtubî de aynı ayetin tefsirinde, içtihad ederek farklı sonuçlara ulaşan müçtehidlerden sadece birisinin doğruya isabet, diğerlerinin ise hata ettiği görüşüne meyleder; ancak 33/el-Ahzâb, 334 ayetinin tefsirinde kesin bir ifade kullanarak bütün müçtehidlerin isabetli olduğunu belirtir. el-Âlusî … Devamını Oku
Kadın Peygamber
Soru Bir Hocaefendi, kadınlardan peygamber gönderilmesi konusunu tartışmaya gerek olmadığını, Cenabı Hakkın İsrailoğullarına kendi aralarından kadın peygamberler gönderdiğini söylüyor. Örnek olarak da Hz. Meryem’i ve Hz. Asiye’yi zikrediyor. Doğru mudur? Cevap Öncelikle Farsça olan “peygamber” kelimesinin dilimizdeki kullanımının hem “resul”, hem de “nebi” kelimelerini kapsadığını belirtelim. Bu iki kelimenin eşanlamlı olduğunu söyleyenler olduğu gibi, farklı anlamlarda olduğunu söyleyenler de vardır. Çoğunluğu oluşturan ulema “resul” kelimesinin, yeni bir kitapla/şeriatla gönderilen yahut kendisinden önceki herhangi bir resulün şeraitine uymakla … Devamını Oku
Kevserî Sempozyumu
Siz bu satırları okurken Düzce’de “Uluslararası Düzce’li M. Zâhid Kevserî Sempozyumu”nun ilk gün oturumları yapılıyor. Sempozyum Sakarya İlahiyat’tan bazı öğretim üyeleriyle Düzce Belediyesi’nin ortaklaşa girişimiyle hayata geçirilmiş bulunuyor. Emeği geçen, katkı veren herkesten Allah razı olsun… Vefatının üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçti. İmam el-Kevserî’yi anmak/tanıtmak amacıyla düzenlenen ilmî toplantıların ilki merhum M. Esat Coşan hocaefendi önderliğinde 1995 yılında gerçekleştirilmişti. el-Kevserî merhumun hayatı, ilmî kişiliği ve görüşleri konusunda Türkçe ilk ciddi ilmî çalışma, o sempozyumda sunulan … Devamını Oku
Aklı Karışıklara
“Akıl-nakil ilişkisi” üzerine kurulu hüküm cümlelerine oldum olası ihtiyatla yaklaşırım. Nerelerden beslendiği ve nereye varacağı kolay kestirilemeyen “serseri cümleler”dir onlar çoğunlukla. Farklı disiplinler tarafından şimdiye dek yapılmış tanımlarının hiç birisine oturmayan bir akıl ve o aklın tuhaf bir işleyiş biçimiyle vardığı hayretengiz sonuçlar sizi bekliyor olabilir. Bu çağda “akıl” üzerine konuşmak hem çok kolay, hem çok zordur. Kolaydır, çünkü aklın mutlak hükümranlığının tescil ve ilan edildiği bir dönemin çocuklarıyız. Akla tanınan bu “mutlak kudret”i pekiştirici her söz … Devamını Oku
Kul Hakkı
Soru Birçok sohbetlerde Hocaefendilerden “Kul Hakkını ALLAH c.c. kesin kes affetmez” gibi sözlerle karşılaşabiliyoruz. Fakat Kur’an’da böyle bir şeye rastlamadım. Kütübü Sitte’de başlık olarak “Kul hakkı” diye bir baslığa şahsen rastlamadım. Bu konuya ışık tutabilirseniz memnun olurum. Cevap “Hukuk” sahasının “Hukukullah” ve “Hukukul ibad” şeklinde ikiye taksimi Kur’an ve Sünnet’te açıkça ifade edilmiş bir husus değildir. Bu taksim ulema tarafından Kur’an ve Sünnet nassları üzerindeki istikra faaliyetiyle ortaya çıkarılmıştır. Hukukullah, başta iman olmak üzere namaz, oruç, hacc … Devamını Oku
Antalya’da Bir Ocak
Bir süre önce Alperen yayınevinin sahibi Emre Andaç kardeşim arayarak Abdülganî en-Nâblusî’nin et-Tarîkatu’l-Muhammediyye’ye el-Hadîkatu’n-Nediyye adıyla yazdığı şerhin kütüphanemde mevcut olup olmadığını sordu. Mevcut olduğunu söyledim ve “Hayırdır?!” dedim. “Hocam’ın kütüphanesinde bu eserden bir nüsha varmış, ama bir şekilde kaybolmuş. Herhalde piyasada da mevcudu yokmuş. Hocam için bu eser acil lazım” dedi. Hiç tereddüt etmeden kitabı verdim. Karşılık olarak değil, ama teberrüken Hocam’ın Arapça eserlerinden bir takım istediğim söyledim. Sonra araya uzun bir seyahat girdi. Döndüğümde Hocaefendi’nin imzalayıp … Devamını Oku
Modern İslamcı Kadınsı Söylem
Batılılaşma serüveninde geldiğimiz son aşama, İslam’ın, bizzat onu talep edenler eliyle dönüştürülmesi vakıasının yaşandığı bir garip süreç. İslam’ın Müslümanlar’dan esirgediğini (!) Batı’dan ithal düşünce kodları sayesinde keşf ettik. Bu “tartışma dışı” zeminde ayağımız yer tuttuktan sonra sıra “özgürlük”, “eşitlik”… gibi kavramlarla çatışma teşkil eden Kur’an ve Sünnet nasslarına geldi. Bu paragrafı okuyan “İslamcı kadınsı söylem” sahiplerinin, “İslam’ın Müslümalar’dan esirgediği” ifadesi üzerinde odaklanacağında kuşku yok. “Eğer kadınıyla erkeğiyle Müslüman bireylerden esirgenen bir şeyler varsa, onu esirgeyen İslam değil, … Devamını Oku
Selef ve Müteşabihat
Selef-i Salihin’in “müteşabihat” konusundaki tavrının ne olduğunu soran okuyuculara –fazla yer tutacağı için soru metinlerini zikretmeden– ortak bir cevap vermeye çalışayım: Müteşabihatın Sahabe (Allah hepsinden razı olsun) tarafından, sonraki asırlarda görüldüğü şekliyle münakaşa ve cidal konusu yapıldığını bilmiyoruz. Onlar nasslarda nasıl gelmişse öyle iman eder, ötesini soruşturmazdı. Dolayısıyla bu meselenin Ümmet-i Muhammed’in gündemine gelmesi Tabiun, ağırlıklı olarak da Teb-i Tabiin dönemine ve sonrasına tesadüf eder. İmam Ebû Hanîfe, “Doğu tarafından bize iki bid’at geldi: Cehm’in (Cehm b. … Devamını Oku
Çağdaş Din Tasavvuru ve Kadın Erkek Eşitliği
“Feodal toplum yapısında egemenlik erkeğin elindedir. Çünkü söz konusu olan, “tarım toplumu”dur. Sosyoekonomik yapı “kas gücü” üzerine kuruludur; o da erkekte mevcuttur. “Geleneksel” toplum yapısının erkek merkezli olmasının sebebi budur. “Şimdi bunlar çok gerilerde kaldı. Teknoloj ve bilgi çağında yaşıyoruz. Hayat artık kas gücüyle değil, beyin gücüyle kazanılıyor. Bunun doğal sonucu olarak artık kadın-erkek ilişkisi “koruma/itaat” zemininde değil, “eşitlik ve paylaşma” zemininde yürüyor. Hatta pek çok alanda kadın, erkekten daha verimli/üstün olduğunu ispatlamış durumda…” Modern çağa ait … Devamını Oku
Emr-i Ma’ruf Nehy-i Münker
Mü’min, yeryüzünde Allah Teala’nın iradesini temsil eden kimsedir. Bu bakımdan onun, emr-i ma’ruf ve nehy-i münker göreviyle muvazzaf kılınmış olmasını anlamak zor değildir. Ma’ruf Allah Teala’nın rızasının, münker ise gazabının bulunduğu şeydir. Kur’an, ma’rufun emredilmesini ve münkerin yasaklanmasını, dünyasını vahyin inşa ettiği insanların temel/kaçınılmaz görevi olarak tayin ve tesbit eder. Bu, peygamberlerden (hepsine selam olsun) başlayarak aşağıya doğru inen tabii/fıtrî tavırdır. Söz gelimi Efendimiz (s.a.v)’den bahseden ayetlerden birinde şöyle buyurulur: “Onlar (Ehl-i Kitab’a mensup iken iman etmiş … Devamını Oku
- Page 1 of 2
- 1
- 2