Kul Hakkı

Ebubekir Sifil2007, 2007 Yılı, Gazete Yazıları, Kasım 2007, Kasım Ayı 2007 OS, Okuyucu Soruları

Soru

Birçok sohbetlerde Hocaefendilerden “Kul Hakkını ALLAH c.c. kesin kes affetmez” gibi sözlerle karşılaşabiliyoruz. Fakat Kur’an’da böyle bir şeye rastlamadım. Kütübü Sitte’de başlık olarak “Kul hakkı” diye bir baslığa şahsen rastlamadım. Bu konuya ışık tutabilirseniz memnun olurum.

Cevap

“Hukuk” sahasının “Hukukullah” ve “Hukukul ibad” şeklinde ikiye taksimi Kur’an ve Sünnet’te açıkça ifade edilmiş bir husus değildir. Bu taksim ulema tarafından Kur’an ve Sünnet nassları üzerindeki istikra faaliyetiyle ortaya çıkarılmıştır.

Hukukullah, başta iman olmak üzere namaz, oruç, hacc gibi ibadetleri kapsamına alır. Bu, sadece Allah Teala emrettiği için ve O’nun rızasını kazanmak üzere yapılan amellerin teşkil ettiği sahadır. Hukukullah sahasını oluşturan ibadetlerin yerine getirilmesi konusunda ortaya çıkacak herhangi bir ihmal veya kusur, samimi bir şekilde tevbe edildiği takdirde Yüce Allah tarafından bağışlanır. Hatta ayet ve hadislerden öğrendiğimize göre, böyle bir kimse tevbesiz olarak ölmüş bulunsa dahi, Yüce Allah dilerse onu da bağışlar. Ancak “Hukuku’l-ibad” ile ilgili en küçük bir ihmal söz konusu olduğunda ortaya çıkan vebalin bağışlanması, hak sahibi olan kimsenin rızasının ve helalliğinin alınmasına bağlıdır.

Her ne kadar oruç, zekât gibi bir takım ibadetlerin, “Hukuku’l-ibad” ile ilgili boyutları mevcut ise de, bunları sadece bu sınıfta görmemizi engelleyen önemli bir nokta vardır: Bu ibadetler yerine getirilmediği zaman öncelikle Yüce Allah’a mahsus bir ibadeti aksatmış olmaktan dolayı günaha girme söz konusu olur.

“Hukukul ibad” ise menfaati yalnızca bir şahsa veya gruba mahsus olan hususlardan oluşur. Diyetten doğan alacak, borcun iadesi veya gasbedilen malın geri alınması böyledir. Bu sahanın genel olarak Fıkıh’ta “Muamelat” ve “Ukubat”ı oluşturan hususlardan teşekkül ettiğini söyleyebiliriz.

Öte yandan bunlar hukuku’l-ibad sınıfına giren haklardan sadece “maddi” olanları anlatır. Bunlar dışında kul hakkı sınıfına giren bir kısım haklar daha vardır ki, bunları “manevi” haklar olarak isimlendirebiliriz. Dedikodu, gıybet, iftira, hakaret… gibi telafisi maddi bir karşılık ödenerek yerine getirilemeyen haklar böyledir.

Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur: “Kaçmayarak, yalnız Allah’tan sevap bekleyip sabrederek düşmana karşı durduğun halde öldürülürsen, (elde ettiğin şehitlik mertebesi) senin bütün günahlarına keffaret olur. Yalnız (ödemediğin) borçların müstesna. Bunu bana Cibril söyledi.” (Müslim)

Müfessirler, “Ey kavmimiz, dediler, Allah’ın davetçisine uyun ve O’na inanın ki, günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun” (46/el-Ahkâf, 31) ayetinin tefsirinde şöyle derler:

Burada Allah Teala’nın, günahlardan “bir kısmını” bağışlayacağı belirtilmiştir. Bağışlanacak olan günahlar, Allah hakkıyla ilgili olanlardır. Kul hakkından doğan günahlar ise, hak sahibinin rızası ve helallığı alınmadıkça bağışlanmayacaktır.

Ebû Hureyre (r.a)’ın rivayet ettiğine göre Efendimiz (s.a.v) bir keresinde, “Müflis (iflas etmiş) kişi kimdir bilir misiniz?” diye sorar. Sahabe, “Bizim aramızda müflis, parası ve eşyası olmayan kimsedir” diye karşılık verince şöyle buyurur:

“Benim ümmetimden müflis o kimsedir ki, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekât (gibi ibadetlerin sevabıyla), ancak şuna sövmüş; buna zina iftirasında bulunmuş; ötekinin malını yemiş; berikinin kanını dökmüş; diğerini de dövmüş olarak gelir. (Mahkeme-i kübrada, hakkına girdiği kişilerin) her birine onun hesenatından (iyiliklerinden) verilir. Şayet davası bitmeden hesenatı biterse, onların (hak sahiplerinin) günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenir ve sonra da (günahkâr bir kimse olarak) cehenneme atılır. İşte asıl müflis kişi budur.” (Buharî, Müslim, Tirmizî.)

Milli Gazete – 18 Kasım 2007