Bir önceki yazıda namaz vakitlerinin tesbitinde güneşe tapanların ibadet saatlerinin gözetildiği tesbitine itiraz etmiş ve şöyle demiştim: “Namaz kılmanın yasaklandığı vakitlerin, güneşe tapanların ibadet saatleri dikkate alınarak tesbit edildiğini söyleyebilmek için, öncelikli olarak bunu açık ve kesin bir şekilde gösteren delil bulunmalıdır. Böyle bir delilin bulunmadığı ise, yukarıda alıntılanan ifadelerden rahatlıkla anlaşılmaktadır. Zira müellifin konu hakkında söyledikleri, öncelikle yine kendi kurgusuna istinat etmekte, ikincil olarak da İslam alimlerinin konuyla ilgili tesbitine atıf yapılmaktadır..” Soru sahibi kardeşim beni … Devamını Oku
Güneş Kültü ve Namaz Vakitleri-1
Erzurum‘dan yazan Selim Aztekin kardeşim, “Hadis Tetkikleri Dergisi“nin ilk sayısında yer alan bir yazıda tanıtımı yapılan bir Doktora tezinden (Nevzat Tartı, “Hadislerin Tarihsel Boyutu“, Erzurum-2001) uzun bir alıntı yapmış ve ardından iki soru yöneltmiş. Önemli bulduğum için konuyu buraya taşımayı uygun gördüm: Nevzat Tartı‘nın mezkûr tezini okuma imkânım olmadığı için vereceğim cevaplar sadece soruda alıntılanan kısımla sınırlı olacak. Dolayısıyla burada bu eksiklikten kaynaklanan yanlışlıklar olursa, Tartı’dan peşinen özür ve helallık dilediğimi, herhangi bir izah ve düzeltme göndermesi … Devamını Oku
Tasavvuf ve Pasifizasyon-3
Tasavvuf ehlinin, toplumun sadece ruhî ve ahlakî eğitimine katkıda bulunmakla kalmayıp, aynı zamanda, yeri geldiğinde düşmanla savaşa (cihada) da fiilî olarak katıldığını gösteren pek çok örnek vardır. Bugün bunlara dair bazı örnekler zikredeceğim. Okuyacağınız isimlerden birçoğu, sınır boylarında bulunan “ribat“larda yaşamış, bir yandan mücahidleri teşci ederek savaşa hazırlarken, bir yandan da onların ruhî hayatlarının inkişafına gayret göstermişlerdir. Hâtem el-Asamm: Katıldığı bir seferde, bir dağ üzerinde nöbet tutarken hayatını kaybetmiştir. Seriyy es-Sekatî: “Ey iman edenler! Sabredin, (düşman karşısında) … Devamını Oku
Tasavvuf ve Pasifizasyon-2
Tasavvuf‘un, müntesiplerini hayattan koparması şöyle dursun, hayatın merkezinde yer aldığı ve müntesipleri vasıtasıyla toplumsal dokunun adeta bütün hücrelerine nüfuz ettiği, Tabakat kitaplarının, İslam Sanat ve Medeniyet Tarihi sahasıyla ilgili eserlerin gözden geçirilmesiyle kolayca ulaşılabilecek bir hakikat iken, Tasavvuf‘un bireyi ve toplumu tembelliğe, hayata sırt çevirmeye, atalet ve miskinliğe sevk ettiği iddiası bilgisizlikten değilse, olayı bir “bütün” olarak görememe kusurundan kaynaklanmaktadır. Özellikle bu topraklarda böyle “miyop” bir anlayışın neşv-ü nema bulması, kendi tarihimize yabancılığımızın ifadesinden başka bir şey … Devamını Oku
Tasavvuf ve Pasifizasyon-1
E-posta adresime gelen maillerin önemli bir bölümü, başlıkta ifade etmeye çalıştığım hususu soruyor. Tasavvuf insanları dünyadan uzaklaştırmakla hayata ve topluma ilgisiz mi kılıyor, Tasavvuf ehli olarak bilinen insanların mesela cihada iştirak ettiği vaki midir?… Bu soruya, Osmanlı‘nın kuruluşundan itibaren fetihlerin öncü kuvveti olmuş gazi dervişleri, Senûsiyye hareketini, Hindistan‘lı Rabbânî alimlerin ya da Şeyh Şamil‘in cihadı gibi harc-ı alem örnekleri zikrederek kestirmeden cevap verebilirdim. Ancak Tasavvuf hakkındaki bu iddiaların alabildiğine yaygınlık kazanmış olması, bu meselenin –bu köşenin boyutlarının … Devamını Oku
Mezhep ve Din
Epey zamandır, iltizam ettiğim e-posta adresime gelen mesajların tümüne cevap verme ilkesine riayet edemiyorum. Okuyucular, pek çok yazardan “yoğunum” karşılığını almaya alışkın olabilirler ve benim son zamanlardaki tavrımı da bu çerçevede –”es geçme” gerekçesi olarak– değerlendirebilirler. Ama o kardeşlerimin, “meşguliyet ve yoğunluk” kelimelerinin benim için sadece birer “bahane” olmadığını bilmelerini isterim. Gerçekten zaman sıkıntısı yaşıyorum… Bugün, cevabını ertelediğim mesajlardan birini konu edineceğim. Mesaj şöyle: “… Köşenizi ilgi ile okumaya devam ediyorum. Bu köşede uzun yıllar tarzınızı bozmadan … Devamını Oku
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi Ve Diş Dolgusu Meselesi
2004’ün 29 Temmuz’unda Hanefî mezhebine mensup bir kimsenin diş dolgusu yaptırması halinde bunun mezhebe göre gusle mani bir durum teşkil edip etmeyeceğini soran okuyucuya verdiğim cevapta şöyle demiştim: “… Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Hanefî mezhebine mensup bir kimse dişine kaplama veya dolgu yaptırdığı zaman, yaptırdığı bu kaplama veya dolgu asıl diş hükmüne geçer ve Said Nursi merhumun da dediği gibi kaplama veya dolgunun altında kalan asıl diş, “ağzın zahiri” hükmünden çıkar; yıkanmaması guslü iptal etmez…” Bu cevap … Devamını Oku
Ehl-i Sünnet Müdafaası
İslam‘ın ilk dönemlerinde ortaya çıkan “fırkalaşma” olgusu, beraberinde son derece yoğun bir ilmî hareketlilik de getirmişti. O kaygan ve heterojen zeminde Ehl-i Sünnet ulemanın, Sahabe‘den devralınan sahih İslamî çizginin bir yandan gayrimüslimlere, bir yandan da dahilî bid’atçi fırkalara karşı müdafaası için gösterdiği gayret, sadece samimi bir bağlanışla değil, aynı zamanda yüksek bir ilmî performansla hedefe ulaşmıştı. Daha önce de muhtelif vesilelerle vurgulamaya çalıştığım gibi, Kelamî fırkalar arasındaki mücadele, “farklı İslam telakkileri”nin çatışmasından başka bir şey değildir. Sahabe … Devamını Oku
Kadının İmamlığı-2
Amina Wadud olayı üzerine başlayan tartışmada kadının erkeklere namaz kıldırmasının caiz olduğunu söyleyenlerin iki noktadan hareket ettiği görülüyor: Kur’an‘da bu hususu yasaklayan bir ayet olmaması. Hz. Peygamber (s.a.v)’in Ümm-ü Varaka (ra.anha) isimli sahabiye hanıma böyle bir izin vermesi. Birinci maddede zikredilen argüman, tek başına bir hususun Kur’an‘da yer almamış olmasının cevaza delalet ettiği varsayımına dayanmaktadır. Oysa Kur’an‘da “Cuma namazı” diye bir namazın yer almaması, bu argümanı baştan geçersiz kılmaktadır. Dolayısıyla bu argümanı kullananların, inandırıcı ve tutarlı olabilmek … Devamını Oku
Kadının İmamlığı-1
“Fetva” ile “kanaat”i birbirinden ayıran nedir? Kestirmeden söyleyelim: Fetva, herhangi bir konudaki “dinî” hükmün, Allah Teala ve O’nun Resulü (s.a.v) adına, Allah Teala ve O’nun Resulü‘nün (s.a.v) hükmünün tebliğ, beyan veya istinbat edilmesidir. Bu bakımdan “Resmu’l-Müftî“/”Âdâbu’l-Müftî ve’l-Müsteftî” türü kitaplarda müftü (fetva vermeye ehil kişi), “Allah ve Resulü‘nün hükmünü nakleden kişi” olarak tarif edilir. Kanaat ise herhangi bir kimsenin herhangi bir konuda şahsî muhakemesi ile vardığı sonucu anlatır. Dinî bir delilden kaynaklanması şart olmadığı gibi, dinî bir meseleye … Devamını Oku