Bu köşenin müdavim okuyucularından gelen iletilerin yoğunluğu dolayısıyla zaman zaman yazılara ara vermem ve ta’miminde fayda bulunan iletileri buraya taşımam gerekiyor. Ancak bugünkü daha çok “çay molası” gibi bir şey olsun istedim. Bu iletilerden biri Serkan Maznun’a ait. Serkan kardeşim aslında M. Şevket Eygi ağabeye bir soru sormuş, ama onun internet adresini bulamadığı için soruyu bana yönlendirmiş: Söylediğine göre muhterem Eygi’nin, benim şu anda hatırlayamadığım bir yazısında Hz. İsa (a.s)’nın çarmıha gerildiği anlamına gelecek bir cümlesi olmuş. … Devamını Oku
Hz. Hüseyin, Kerbela ve Yezid B. Mu’aviye
Muharrem’in 10. gününü, aşure tatlılarını ve Kerbela’yı anma ritüellerini geride bıraktık. En çok belki de Pakistan’da kan kaybından ölenler ve bir de “tören”lerden enstanteneler kaldı hafızalarda… Bundan 8-10 yıl kadar önce büyük Malikî fakihi ve hadis hafızı Ebû Bekir b. el-Arabî’nin el-Avâsım mine’l-Kavâsım‘ının, Muhibbuddîn el-Hatîb tahkik ve ta’likiyle neşredilen kısmını (İbnu’l-Arabî’nin bu eserinin tamamı daha sonra Ammâr Tâlibî tahkikiyle yayımlandı) okurken bir husus dikkatimi çekmişti: Hz. Hüseyin’e, Efendimiz (s.a.v)’in ne kadar sevdiğini bildiğimiz o aziz torununa reva … Devamını Oku
İslam Modernistleri ve Dinlerin Birliği Meselesi
Değişik vesilelerle birçok kere vurguladığımız gibi İslam Modenistleri, –yaptıkları tesbitler arasında büyük oranda benzerlikler veya aynîlikler bulunmakla birlikte– tek tek fertler olarak çözüm önerileri noktasında önemli görüş ayrılıkları içindedirler. Bu, Modernizm’in kısa sayılabilecek geçmişinde böyle olduğu gibi, günümüzde de böyledir. Kur’an’ın sükût ettiği hususlarda Sünnet’e başvurulması gerektiğini söyleyenlerden, bu durumda içtihad kurumunun devreye girmesi gerektiğini, hatta Kur’anın normatif özellikteki ayetlerinin bağlayıcı olmadığı tezini savunanlara; Sünnet’i toptan tarihsel görme eğiliminde olanlardan, elimizdeki Sünnet malzemesinin yeni bir bakış açısıyla … Devamını Oku
Madalyonun Öbür Yüzü – II
Tasavvuf’un klasik kaynaklarından “Kûtu’l-Kulûb”da Ebû Tâlib el-Mekkî şöyle der: “Bilinmelidir ki, Kur’an’ın müşahede, keşif ve melekûtun zuhuru ile olan fehmini, kendisinde şu hasletlerden birisi bulunan bir kul bulamaz: O hasletler şunlardır: “En azıyla bile olsa bid’at amel yapmak, günah işlemekte ısrar etmek, kalbinde kibir bulunmak. Hevasının kalbine yerleşmesi ve ona meyilli olması. Dünya muhabbeti içinde bulunması. İmanında hakka ermeyen bir kul olması. Yakîninin zayıf olması veya okuduğuna vakıf olan bir kimse olmaması. Onun sadece harflerine ve kendi … Devamını Oku
Katkıya Tepki, Tepkiye Katkı
Bu köşede okuduğunuz son iki yazı, Marife dergisinde yer alan bir makale hakkındaki düşüncelerimi yansıtmayı hedefliyordu. İlk yazıdan sonra makale sahibinin e-mail yoluyla tarafıma ilettiği mesaj –ki buraya aktarmıştım– “katkı beklentisi”ni dile getiriyordu. Ben de bir önceki yazıda kendisine teşekkür etmiş ve ardından düşüncelerimi –bu köşenin izin verdiği muhteva ve boyutta– dile getirmeye çalışmıştım. Dr. Yaşar Yiğit’in Salı günü ilettiği e-mail mesajı aynen şöyle: “Sayın Sifil! Makaleyi lütfen biraz daha dikkatle ve Batılı veya Doğulu şeklinde nitelendirme … Devamını Oku
Kadının Şahitliği Meselesi ve Bir İtiraz – II
Yiğit’in bir yandan “Birçok ilim adamının da kabul ettiği gibi, kadınların geneli bakımından unutkanlık, erkeklere nispetle daha fazla söz konusu olmaktadır” (s. 92) derken, diğer yandan ilgili hadise itiraz etmesi de ayrı bir çelişki olarak dikkat çekmektedir. Zira eğer unutkanlığın kadınların geneli bakımından “hâlâ” geçerliliğini koruyan bir hususiyet olduğunu kabul edeceksek, Yiğit’in bizzat kendisinin biri çırpıda yıktığı bir anlayışı bütün makale boyunca savunmak gibi bir tutarsızlığa düştüğünü söylememiz kaçınılmaz olacaktır. Bu durumu, Yiğit’in “Bu tür yorumların hiç … Devamını Oku
Kadının Şahitliği Meselesi ve Bir İtiraz – I
Salı günkü yazımda, Marife dergisinin 1. sayısında yer alan bir makale üzerinde dururken “Çağdaş (daha Türkçesi “Batılı”) değer yargılarının etkisi altında ezilen ve İslam’ı, “özür dileyici” bir tavırla “savunduğunu zanneden” bu yaklaşım, bir ayet ya da hadise yöneltilen Batılı ya da Batı patentli bir eleştirinin aslında İslam’a yöneldiğini bir türlü fark edemiyor. “Bu eleştiri bu ayeti böyle anlayanları, ya da bu hadisi eserinde zikredenleri hedefler, İslam’ı değil” demekle, aslında içi boşaltılmış bir İslam’ı savunduğunu sanıyor ve tabii … Devamını Oku
“Marife” Dergisi – II
Marife‘nin ikinci sayısında birlikte okunması gereken iki yazı bulunuyor: Dr. Fethi Ahmet Polat’ın “Modern ve Postmodern Düşüncede Kur’an’a Yaklaşımlar, Arkoun, Hanefî ve Ebû Zeyd Örneği” başlıklı makalesi (7-25), görüşleri İslam dünyasında ve tabii ülkemizde İslamî entelektüel çevrelerde hayli yankı uyandıran mezkûr üç ismin Kur’an anlayışlarını derli-toplu biçimde özetlemesi bakımından oldukça güzel. Polat’ın Doktora tezinin bir özetinden ibaret olan bu makale, Arkoun, Hanefî ve Ebû Zeyd’in Kur’an (dolayısıyla vahiy, dolayısıyla Allah) telakkisini önce kendi eserlerinden aktarıyor, ardından da … Devamını Oku
“Marife” Dergisi – I
Önümde Marife dergisinin şu ana kadar neşredilmiş 3 sayısı duruyor. Selçuk İlahiyat’ta devam etmekte olan Doktora programım için geçen hafta Konya’ya gittiğimde, çoktandır eksikliğini hissettiğim, her sayısı dolu dolu olan derginin 3 sayısını da aldım ve ilk sayısını (Bahar/2001) hemen okudum. Diğer sayıları da ara vermeden okumak üzere şöyle bir karıştırdım. Değerli araştırmacı Dr. İbrahim Hatiboğlu’nun makalesi ilk dikkatimi çeken yazı oldu. Modernistler’in Sünnet anlayışı hakkındaki Doktora tezinden tanıdığımız Hatiboğlu, makalesinde Fazlur Rahman’ın Hadis ve Sünnet kavramlarına … Devamını Oku
Usul-i Fıkıh Tüketildi Mi? – II
Usul-i Fıkh’ın yetersizliği konusundaki iddiaların bir yönüyle teolojik yaklaşım farklılığı ile sıkı bir irtibat içerdiğini gözden uzak tutmamak gerekir. “İyi” ve “kötü”nün nasıl tayin edileceği konusundaki teolojik tartışmalarda Ehl-i Sünnet, sem’î delili belirleyici kılmıştır. (Her ne kadar bu bağlamda Mâturîdiyye, ilk bakışta “iyi ve kötünün aklîliği” noktasında Mu’tezile ile yakınlaşma eğiliminde görünürse de, son tahlilde vahye dayalı emir ve yasakların tümünün akıl tarafından bütün yönleriyle ihata edilemeyeceğini ve vahyî emir/yasakların “zorunlu” olarak değil de “Allah’ın rahmetinin” bir … Devamını Oku