Hasbihal

Ebubekir SifilGazete Yazıları, Konularına Göre, Şahışlar

Bu köşenin müdavim okuyucularından gelen iletilerin yoğunluğu dolayısıyla zaman zaman yazılara ara vermem ve ta’miminde fayda bulunan iletileri  buraya taşımam gerekiyor. Ancak bugünkü  daha çok “çay molası” gibi bir şey olsun istedim.

Bu iletilerden biri Serkan Maznun’a ait. Serkan kardeşim aslında M. Şevket Eygi ağabeye bir soru sormuş, ama onun internet adresini bulamadığı için soruyu bana yönlendirmiş: Söylediğine göre muhterem Eygi’nin, benim şu anda hatırlayamadığım bir yazısında Hz. İsa (a.s)’nın çarmıha gerildiği anlamına gelecek bir cümlesi olmuş. Serkan kardeşim de, “Oysa bizim bildiğimize göre çarmıha gerilen Hz. İsa değil Yehuda’dır. Eğer Hz. İsa çarmıha gerildiyse, burada can verdikten sonra mı göğe kaldırıldı? ” diye soruyor.

Hz. İsa’nın çarmıha gerilerek öldürülmediği Kur’an nassıyla sabittir. Bu konuyu bu köşede daha önce birkaç yazıda ele almıştım. Birkaç ay önce neşredilen Modern Fetvalar Çağdaş Hurafeler-I‘de de (8/1-2-3-4-5 numaralı yazılar) bu meselenin Kur’an ayetleri bakımından durumu üzerinde geniş bir şekilde durmuştum. (Bu konudaki hadislere muhtelif yönlerden itiraz edildiğini biliyoruz. Kısmet olursa konunun hadislerle ilgili boyutunu da müstakil bir çalışmada ele alacağım.)

Bütün bunlar bir yana, muhterem Eygi’nin Serkan kardeşim tarafından aktarılan sözünde bir yanlış anlama ya da dizgi hatası olmalı. Ben de en yakın zamanda kendisiyle temasa geçip meselenin aslını tahkik edeceğim…

Bir diğer ileti Abdülkadir Coşkun kardeşimden. Güzel tesbitler içeren ifadelerinin tamamını buraya almak isterdim. Ne yazık ki bu köşenin boyutları buna izin vermiyor. İletisinde dile getirdiği hususlara gönülden katılıyorum. Adresini verdiği siteleri ziyaret ettikten sonra bu köşede bir değerlendirme yapacağım. Gayretleri için kendilerini kutluyorum.

Abdülkadir kardeşimin dile getirdiği bir hususu daha önce Mustafa e. (?) de yazmıştı: Bu köşedeki yazıları ya bir Web sayfasında toplama veya bir kitap halinde neşretme (yahut her ikisini birden gerçekleştirme) konusu. Doğrusu gazete yazılarını kitaplaştırmanın bir yazar için risk olduğunu daha önce bu konuda kötü tecrübeler yaşayan birkaç kişiden biliyorum. Ancak bunun, kitaplaştırılan yazıların muhtevasıyla doğrudan ilişkili bir mesele olduğu da açık. Sanıyorum bu konuda somut bir adım atmamakta daha fazla direnemeyeceğim.

Haydar Yıldırım kardeşim, son zamanlarda İbn Teymiyye ve İbnu’l-Kayyım’dan alıntılar yapma sebebimi sormuş. Bu konuyu da daha önce pek çok kere yazmıştım. Bu iki alimden yaptığım alıntıların “son zamanlar”a özgü olmadığını belirterek bir kere daha söyleyeyim: Onların bazı şaz fıkhî fetvaları yanında teşbih/tecsim içeren akidevî kabulleri olduğunu ve bu noktalardaki duruşlarına katılmadığımı pek çok kere vurguladım ve ekledim: Ancak bu durum onlardan hiçbir şekilde istifade edilemeyeceğini göstermez. Bu iki noktayı birbirinden ayrı tutmak gerekir.

Güray Baba isimli kardeşimden, sorusuna cevap vermekte geciktiğim için kusura bakmamasını rica edeceğim. Sorusuna tatminkâr cevabı muhterem Mehmet Talu, Mevlüt Özcan veya Mahmut Toptaş hocaefendilerden birisinden alabilir. Beni mazur görsün.

Son olarak İsmail Can kardeşim, iletisine, Pakistan İslam Üniversitesi’nden bir gencin iki çalışmasını iliştirmiş. Teşekkür ediyorum. Yazılardan birisinin altında Muhammed Bahauddin ismi var. Acaba bu isim bir Türk’e mi, yoksa bir Pakistanlıya mı ait? Yazılar nerede neşredilmiş? Yardımcı olursa sevinirim.

Nisan 2002 – Milli Gazete