Bir önceki yazıda, dönemine hemen her yönüyle ışık tutan en önemli belgelerden biri olan Tezâkir‘inden “tuhfe” kabilinden iki anekdot naklettiğim merhum Ahmet Cevdet Paşa, engin devlet tecrübesi (Evkaf, Maliye ve Adliye nazırlığı görevlerinde bulunduğunu hatırlayalım), İslamî ilimlere vukufiyeti (bir ara Şeyhülislamlık makamına getirilmesi söz konusu olmuştu) ve dirayeti ile öne çıkan en parlak simalarımızdandır. Ancak onu önemli kılan, sadece bu müstesna özellikleri aynı anda taşıması değil, aynı zamanda Osmanlı Devleti‘nin en kritik dönemlerinde, hadiselerin bizzat içinde yer … Devamını Oku
Yorumsuz
Merhum Ahmet Cevdet Paşa’nın, Tezâkir’inde (III, 24 vd.), bazı ahvali teftiş için gittiği Balkanlar’daki gözlemlerinden, hayata dair iki kesiti (sadeleştirerek) paylaşmak istiyorum bugün: “… Boşnaklar böyle güzel ahlak sahibi olmaları yanında mütedeyyin, musalli ve itikadı tam kimselerdir. Ulemaya dahi hürmetleri ve şer-i şerife riayetleri ziyadedir. Fakat bu aşıklık usulüne bazı ulema itiraz eyledikleri halde, öteden beri alışkın oldukları bir muamele olduğundan, bu adetin kaldırılması kabil değildi. (…) Bununla birlikte bu usulün uygulanmasında iffete aykırı bir hareketin vukuundan … Devamını Oku
İlim ve Siyaset-4
Bir önceki yazıda bahsi geçen el-Meliku’l-Muazzam’ın kardeşi el-Meliku’l-Kâmil lakabıyla anılan Muhammed b. Muhammed de Eyyubiler’in alim yöneticilerindendir. İştigal sahasını ağırlıklı olarak Hadis ilminin teşkil ettiği bu sultan, Hadis ezberine ve nakline büyük önem vermiştir. Sahîhu Müslim‘e ta’lîkâtı mevcuttur. Ebu’l-Kasım es-Safrâvî, ondan dinlenen kırk hadisi ihtiva eden bir Cüz kaleme almıştır. Bu sultan da ulema ile mücaleseye rağbet eder, hatta münazaralara katılırdı. Eyyubiler’in bir diğer alim yöneticisi el-Meliku’l-Mansûr Nâsıruddîn Muhammed’dir. Hadis ilminde bilgi sahibi bulunan bu sultan, özellikle … Devamını Oku
İlim ve Siyaset-3
“İlim-siyaset ilişkisi” bağlamında Eyyubiler’i “özel” yapan, sadece daha önce yazdıklarım değil. Hatta konumuz bakımından onlardan daha önemlisi, devrin rical-i devletinden neredeyse tamamının, aynı zamanda “kalbur üstü” ilim adamı sınıfından olarak anılmayı fazlasıyla hak etmiş olmasıdır. Eyyubiler’in bu babda öne çıkan alim yönetici (veya yönetici alim) simalarından ilki elbette Selahaddin Eyyubi’dir. Kaynakların zikrettiğine göre Selahaddin’in “özel ilgisi” Hadis sahasında yoğunlaşmıştır. Sefer esnasında bile Hadis meclisi tertip ettiğini bildiğimiz bu mücahid sultan, memleketinin özellikle “âli isnad” sahibi Hadis alimlerinden … Devamını Oku
İlim ve Siyaset-2
İlimle siyasetin iç içe geçtiği, hatta kaynaştığı nadide örneklerden birisini, 1171-1462 yıllarında Mısır, Hicaz, Yemen ve Kuzey Afrika’da hükümfermâ olan Eyyubiler devletinin oluşturduğu şüphesizdir. Bu dönem, İslam ilim tarihinin son derece önemli bir halkasını teşkil etmiştir. Bir devlet için yaklaşık 300 yıl gibi kısa sayılacak bir süre ayakta kalabilmiş olan Eyyubiler, bu kısa süreye gerçekten “büyük” başarılar sığdırmasını bilmiş önemli bir Türk devletidir. Birçok Haçlı seferi onlar tarafından göğüslenip püskürtülmüş, Moğol istilası onlar tarafından durdurulup geriletilmiş, İslam … Devamını Oku
İlim ve Siyaset
Basiret, ufuk ve dirayet sahibi, teorik bilgisini pratiğe aktarma kabiliyeti bulunan alimin siyaset sahasında sarf-ı mesai etmesinin siyaset için kazanç olduğunda şüphe yok. Ve elbette bu kazanç sadece siyasetin değil, aynı zamanda milletin olur. Ancak genelde herhangi bir meşgalenin ve özelde siyasetin, “ilmi ilim için yapan” kişi için “bitirici” bir etki yaptığı da muhakkak. Böyle bir “saha değişikliği”, ilimle iştigal eden kişinin kendisini beslemesine engel olduğu kadar, milleti onun yapacağı ilmî çalışmalardan mahrum bırakır. Siyasetin “yıpratıcı” etkisi … Devamını Oku
Gurbet
Dünyanın “global bir köy” olarak ifade edildiği modern çağda özleyecek bir köyden mahrum bırakıldığımızdan mıdır, yoksa “sıla”nın temsil ettiği değerlerin kaybolmasından mı, “gurbet” kelimesi sözlüğümüzden sessiz sedasız çekilivermiş durumda, farkında mısınız? Sılasını terk etmek zorunda kalan yiğidin, “gurbet”te başına gelenlerden şikâyeti, aslında aileden, ahbapdan, komşudan, mahalleden cüdâlığı içine sindirememesinin bize özgü dışa vurumudur. Zira onlardan ayrı kalmak, onlarla anlamlı olan değerlerin ördüğü dünyanın uzağına düşmek demektir. Dağlara, yollara “araya girmek”le suçlayıp sitemler gönderilmesi bundandır… Evinden, memleketinden ayrı … Devamını Oku
Çağdaşçı Kur’an Anlayışı
Batı merkezli dünya Modernizm sonrası (postmodernist) dönemi yaşarken İslam dünyasında bu “yeni” sürecin neye tekabül ettiğini sormak herhalde “abesle iştigal” olacak. Zira bizde henüz Modernleşme süreci tamamlanabilmiş değil. Bunu elbette İslamî ilimler merkezli olarak söylüyorum. “İslam’ın mani-i terakki olmadığı” tezinden “bilginin İslamîleştirilmesi” çabalarına gelene kadar modern duruma bakışımızda çok fazla bir değişiklik olmadığı ve İslamî modernleşme serüveninin kendisini henüz “dikkate alınır” tarzda gerçekleştiremediği ortada iken, çağdaşçılarımızdan postmodern döneme ilişkin herhangi bir çaba beklemek beyhude… Bir zaman teknolojik … Devamını Oku
Tevakkuf
“Her şeyi bilen” tiplerin sayısının –gördükleri rağbetle orantılı biçimde– gün geçtikçe arttığı bir zaman diliminde “tevakkuf”tan söz etmenin ne kadar “aykırı” kaçtığının farkındayım. Ne de olsa “bilgi çağı”nda yaşıyoruz değil mi?! Bunu bile bile, yaşadığımız çağın “bilgi çağı” olması dolayısıyla bilgisizliğin her türünün “kötü” kabul edilmesi gerektiğini telkin eden yaklaşım konusunda tevakkuf etmenizi önereceğim. Eğer “Müslümanca düşünmek” diye bir şeyden söz etmek doğruysa, bunun ilk şartının, yerinde ve zamanında “tevakkuf”u işletmek olduğunu biliyorum çünkü… Hakkında “yeterli” bilgiye … Devamını Oku
Ed-Devvânî’nin Ruh Hakkındaki Görüşü
Felsefî Tasavvuf’un önemli isimlerinden Celâluddîn ed-Devvânî’yi (908/1502), Şerhu’l-Akâidi’l-Adudiyye isimli eseri ile tanırız. Bugün onun, M. Zâhid el-Kevserî merhumun takdim ve ta’likatıyla neşredilen Hakîkatu’l-İnsân ve’r-Rûhu’l-Cevvâl fi’l-Avâlim adlı küçük risalesinde “ruh” hakkında ortaya koyduğu yaklaşımını paylaşmak istiyorum sizinle. Yaygın kanaat, insanın ruh ve beden ikilisinden mürekkep olduğu tarzındadır. ed-Devvânî ise, peygamberlerin mucizelerini ve evliyanın kerametini muarızlara aklî bir yaklaşımla ispat maksadıyla 5 yıllık yorucu bir mesai sonunda kaleme aldığını söylediği mezkûr risalede (ki naşirin önsözü, el-Kevserî’nin takdim ve ta’likatıyla … Devamını Oku