Yorumsuz

Ebubekir Sifil2003, Gazete Yazıları, Mayıs 2003

Merhum Ahmet Cevdet Paşa’nın, Tezâkir’inde (III, 24 vd.), bazı ahvali teftiş için gittiği Balkanlar’daki gözlemlerinden, hayata dair iki kesiti (sadeleştirerek) paylaşmak istiyorum bugün:

“… Boşnaklar böyle güzel ahlak sahibi olmaları yanında mütedeyyin, musalli ve itikadı tam kimselerdir. Ulemaya dahi hürmetleri ve şer-i şerife riayetleri ziyadedir. Fakat bu aşıklık usulüne bazı ulema itiraz eyledikleri halde, öteden beri alışkın oldukları bir muamele olduğundan, bu adetin kaldırılması kabil değildi. (…) Bununla birlikte bu usulün uygulanmasında iffete aykırı bir hareketin vukuundan son derece kaçınırlar. Hatta delikanlılar daima kızların evlerinin önüne gidip pencereden lakırdı ederler yahut sokak kapısına inip delikanlı ile görüşür, bazan ona su veya kahve verir; yahut delikanlı avlu içine girer, kız ona abdest alması için ibrik ve namaz kılması için seccade getirir. Fakat bu arada kazara birinin parmağı diğerinin eline dokunacak olursa, bu, adeta nikâh hükmünde tutulur ve hemen nikâh kıydırılır. Hasılı erkek ve kız hayli vakit aşıklık ederek birbirinin tavır ve gidişatını öğrenir, birbirini sevip evlenmeye karar verir. Bu suretle aşıklık sonucunda nikâhlar mahkemede kıyılır…”

***

“… Boşnakların ahlakı bozulmamış kimseler olduğuna bir delil de Bosna’da cari olan alışveriş muamelesidir. Buranın alışveriş muamelesi sırf güven üzerine kurulu ve garip bir şekilde cari idi. Liva (kazadan büyük, vilayetten küçük yerleşim birimi) tacirlerinden biri (ticaret merkezi olan) Saray Bosna tüccarından tanıdığı bir büyük tacirin mağazasına gidip kendisine lazım olan malları söyler, mağazanın yazıcısı da istediği malların listesini çıkarıp karşısına fiyat ve miktarını yazar(ak deftere kaydeder), bu listenin bir kopyasını da alıcıya verir. Müşteri malları alıp memleketine götürür ve yine böyle güvene dayalı bir muamele ile satar. Ara sıra Saray tüccarı tarafından çıkarılan tahsildarlara parça parça ödeme yapıp, kendilerinden, ödeme yaptıklarına dair belge alır.

“Hasılı, Saray Bosna’ya bağlı liva ve kazalardaki tacirler, Bosna’dan senetsiz ve şahitsiz bir şekilde üçer beşer yüzbin kuruşluk mal alıp, pusulasıyla birlikte memleketlerine götürüyorlar. Bu durumda onlar borçlarını inkâr etseler, isbata medar olacak elde bir şey yok. (…) Fakat böyle büyük bir eyaletin ticari muameleleri senetsiz ve şahitsiz nasıl dönüyor? Burasını merak ettim. Bosna tüccarından Merhemik Mehmet Ağa adında bir zat vardı. “Ne kadar alacağın vardır?” dedim, onbin keseden fazla olduğunu söyledi. “Elde senet veya şahit var mı?” dedim, “Hayır, adet olmamış” dedi. “Ya müşterilerden bazısı borcunu inkâr edecek olursa ne yaparsın?” dediğimde şaşkınlıkla gülerek, “Bu kadar malı denkler ile mağazadan kaldırıp pusulasıyla götürdü; nasıl inkâr edebilir?” karşılığını verdi. “Ya bunlardan biri ölürse paranız batmaz mı?” dedim, “Ölürse bizim pusulamız terikesinden çıkar; veresesi onu öder” dedi. Gerçekten de (…) bunca senelerden beri Saray Bosna tüccarından kimsenin alacağının inkâr edilmemiş olduğu tahkik olundu…”

Cevdet paşa bu uygulamaya, dava açılmadığı için giderleri karşılanamayan ticaret mahkemesinin durumunu tahkik ederken muttali olduğunu anlatır!…

Milli Gazete – 22 Mayıs 2003