“… Bu söz (Allah Teala âlemi Hz. Peygamberin hürmetine/O’nun için yarattığını söylemek, E.S), ‘Göklerde ve yerde olanları sizin emrinize musahhar kılmıştır.’ ‘Emriyle denizde yürümesi için size gemileri musahhar kıldı ve nehirleri de sizin hizmetinize verdi.’ ‘Adetleri üzere hareket eden güneşi ve ayı size musahhar kıldı ve geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi. Ve istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi; öyle ki, Allah’ın nimetini saysanız, bitiremezsiniz’ gibi mahlûkatın Âdemoğulları için yaratıldığını ifade eden ayetlerde anlatılan durum gibi açıklanabilir. Malumdur ki, … Devamını Oku
“Levlâke” Rivayeti ve “Nur-u Muhammedî” Meselesi–10
Serinin bu bölümünde, meseleye “inkâr etmek/reddetmek” gibi bir önyargıyla değil, gerçekten “anlamak için” bakıldığında ortaya farklı bir neticenin çıkacağını çarpıcı biçimde gösteren bazı alıntılara yer vereceğim: “… Rivayet edildiğine göre Allah Teala O’nun (Efendimizin) ismini Arş’ın üzerine ve Cennet’in kapılarının, kubbelerinin, (ağaçların) yapraklarının üzerine yazmıştır. O zaman (Hz. Âdem yaratılış sürecinde ruh ve beden arasındayken, E.S) O’nun şanının yükseltildiğini, zikrinin yüceltildiğini anlatan ve bu konudaki sahih hadislere uygun düşen pek çok hadis rivayet edilmiştir. el-Müsned’de yer alan … Devamını Oku
Ümmetin Hocası
Hayat iman ve cihaddır düsturunu “hayat tarzı” edinmiş insanların hayatlarının da ölümlerinin de sıradan insanlarınkinden farklı olduğunu söylemek “malumun ilamı” olacak. Ama rahmetli hocamızı yakından tanıyanlar bu hakikatin ete-kemiğe bürünmüş, hayatın içine inmiş yansımasını sadece “bilme” değil, bizzat “müşahede etme” ayrıcalığını da yakalamışlardır. Toplumsal bir hareketi, A’sından Z’sine tasarlamak, planlamak, uygulamak her babayiğidin harcı değildir. Birikim ister, yetenek ister, bitmez bir enerji ve azim ister, sabır ister, fedakârlık ister… Hele Türkiye gibi bir coğrafyada ve 1970’lerin, 80’lerin, … Devamını Oku
“Levlâke” Rivayeti ve “Nur-u Muhammedî” Meselesi-9
Meseleyi “felsefî iddialar” olarak değil, rivayetler esasında irdelenen bir mesele olarak alırsak, ilgili rivayetler hakkındaki yorumların da gereği gibi izah ve tatmin edici olmaktan uzak olduğunu da görebiliriz. Geçen yazılarda İmam Takiyüddîn es-Sübkî’nin altını çizdiği bir husus vardı: “Âdem (yaratılış sürecinde) ruh ile beden arasındayken ben peygamberdim” hadisinde ifade buyurulan meseleyi nasıl anlamak gerekir? Bunun, “Allah Teala’nın ilminde” veya “Levh-i Mahfuz’da peygamberdi” şeklinde anlaşılması gerektiğini söylemek izah edici olmaktan uzaktır. Zira aynı şey (“Allah Teala’nın ilminde” veya … Devamını Oku
“Levlâke” Rivayeti ve “Nur-u Muhammedî” Meselesi – 8
“Melekler, “Mehrini verene kadar (ona el süremezsin)” dediler. Âdem, “Onun mehri nedir?” diye sordu; “Muhammed’e üç kere salat-u selam getirmendir” dediler.” “İbnu’l-Cevzî, Salâtu’l-İhvân adlı kitabında şöyle zikreder: “Hz. Âdem, Hz. Havvâ’ya yaklaşmak isteyince, Havvâ ondan mehir istedi. Bunun üzerine Hz. Âdem, “Ya Rabbi! Ona (mehir olarak) ne vereyim?” dedi. Allah Teala şöyle buyurdu: “Ey Âdem! Habibim Muhammed b. Abdillah’a yirmi kere salat-u selam getir.” Ben (Ali el-Karî) derim ki: Bir önceki rivayetteki “üç salat-u selam” mehr-i mu’accel … Devamını Oku
Bir Fikri Hoca Geçti Bu Âlemden
Sarıkamış’ın İnkaya köyünden çıkıp Gönenli Mehmet Efendi merhumun halkasına katılmış bir Anadolu delikanlısı… Tek özelliği sesinin güzelliği değil; hafıza kuvveti ile de akranları arasında temayüz ediyor. Kıraat dersleri yanında Arapça ve İslamî ilimler de tahsil ediyor. Kısa süre içinde eski İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen merhumun dikkatini çekiyor. Fatih Camii için açılan müezzinlik imtihanını birincilikle kazanıyor. Atamasının yapılabilmesi için kimlik belgesi gerekiyor, ama nüfus cüzdanı memlekette unutulmuş! Memlekete haber gönderiliyor. Kimlik belgesi “kara tiren”e veriliyor. Kendi ifadesi … Devamını Oku
“Levlâke” Rivayeti ve “Nur-u Muhammedî” Meselesi – 7
“Bu rivayet şu hususu sarih olarak ifade etmektedir: Takdir (mahlûkatın mukadderatının tayin ve yazılması) Arş’ın yaratılmasından sonra, Kalem’in ilk yaratıldığı esnada vaki olmuştur. Zira Ubâde b. Es-Sâmit (R.A.)’ten Hz. Peygamberin (S.A.V.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: `Allah’ın ilk yarattığı şey Kalem’dir. (Kalem’i yaratınca Allah Teala ona) `Yaz’ buyurdu. Kalem, `Ne yazayım?’ dedi. Allah Teala, `Her şeyin miktarını/kaderini yaz’ buyurdu. Bunu et-Tirmizî rivayet etmiş ve sahih olduğunu belirtmiştir. Ancak Ebû Rezîn el-Ukaylî rivayeti olarak gelen ve İmam Ahmed ve … Devamını Oku
“Levlâke” Rivayeti ve “Nur-u Muhammedî” Meselesi-6
İmam es-Sübkî’nin, Ali el-Karî tarafından kısaca ve anlam olarak aktarılan görüşlerini –önemine binaen– kendi ifadeleriyle ve tam olarak aktardıktan sonra Ali el-Karî’nin söylediklerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. el-Karî, İmam es-Sübkî’nin, daha önce geçen, “(…) Bu sebeple ahirette bütün peygamberler O’nun sancağı altında toplanacaktır. Bu dünyada da öyledir. İsra gecesi onlara imam olup namaz kıldırmıştır” tarzındaki ifadesini zikrettikten sonra sözlerini şöyle sürdürür: “Ben derim ki: İmam Fahuddîn er-Râzî’nin, ‘Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkan’ı indirenin şanı yücedir’ … Devamını Oku
“Levlâke” Rivayeti ve “Nur-u Muhammedî” Meselesi – 5
İmam es-Sübkî’nin konu hakkında söylediklerini bugün tamamlamış olacağız: “… Bu sebeple Hz. Peygamber (S.A.V.)’in nübüvvet ve risaleti (diğer peygamberlere göre) daha umumî, daha şumullü ve daha büyüktür. O’nun şeriatı, diğer peygamberlerin şeriatlarıyla temel noktalarda ittifak halindedir. Çünkü temel hususlar (peygamberden peygambere ve şeriattan şeriata) değişmez. İhtilafın söz konusu olabileceği fer’î konularda Hz. Peygamber (S.A.V.)’in şeriatının diğerlerine tekaddümü ise ya tahsis veya nesh kabilindendir. Yahut tahsis de nesh de söz konusu değildir; Hz. Peygamber (S.A.V.)’in şeriatı, geçmiş zamanlarda … Devamını Oku
“Levlâke” Rivayeti ve “Nur-u Muhammedî” Meselesi-4
İmam es-Sübkî’nin konu hakkındaki ifadelerine alıntılamaya devam ediyoruz: “Bunlar iki mertebedir ki, ilki bürhanla bilinir; ikincisi ise gören gözlere ayandır. Bu iki mertebe arasında yüce Allah’ın fiillerinden oluşan ve O’nun ihtiyarıyla meydana gelen vasıtalar vardır. Bunlardan bir kısmı meydana geldiğinde, bir kısmı ise daha sonra mahlûkatın bir kısmına zahir olur. Yine bunlardan bir kısmı da vardır ki, mahlûkattan herhangi birisine zahir olmasa da, onunla söz konusu mahal için bir kemal hâsıl olur. Bu da ikiye ayrılır: Yaratıldığında … Devamını Oku