Son (dördüncü) sayısı çıkalı epey oldu; www.ebubekirsifil.com’dan duyurusu da yapılmıştı, ama muhtevasından söz etmek bugüne nasip oldu. “İnkişaf“, Hristiyanlık, misyonerlik, dinlerarası diyalog vb. temalarla dopdolu yazılardan oluşan bu sayısını Ehl-i Kitab’a ayırdı. Hemen burada bir özeleştiri yapayım: Dosya konusunu oluşturan “Makâlât” kısmının muhtevası “Ya hep İslam, ya da muharref dinler sahiplerinin olsun” başlığıyla takdim edildiği halde Ehl-i Kitab‘ın “Yahudilik” ayağıyla ilgili bir eksiklik göze çarpıyor. Murat Hafızoğlu imzalı yazı Teslis havzasında Tevhid’in izini sürerken, benzeri bir “iz … Devamını Oku
Tevessül, Keramet ve “Arifane” Tarifler-5
Madem ki mesele kerametin örfî anlamının Kur’an‘dan onay alıp almayacağı meselesidir, o halde yapılması gereken, kerametin “lafız” olarak değil, “mana” olarak örfî kullanımı destekler tarzda Kur’an‘da yer alıp almadığına bakmaktır. Her ne kadar bir şeyin “İslamî” olup olmadığını belirlemenin tek yolu “sadece Kur’an‘da” yer alıp almadığına bakmak değilse de, burada “Keramet kelimesi Kur’an’da sizin söylediğiniz anlamda kullanılmıştır; ancak Kur’an, Allah Teala’nın, salih kullar eliyle harikulade olaylar izhar edip etmediği konusunda ne demektedir?” sorusuna muhatap olmamak için Çevikel’in … Devamını Oku
Tevessül, Keramet ve “Arifane” Tarifler-4
Arif Çevikel‘in tevessül bahsinde söyledikleriyle ilgili bir noktaya dikkat çektikten sonra keramet meselesine geçeceğim bugün. Çevikel, “… Bir kısım Müslümanlar, genellikle bu tür ziyaretlere karşı tavırlarını bir hadisle delillendirirler. Bu hadise göre, üç yer dışında, başka bir yere ziyaret maksadıyla yolculuk men edilmiştir: Mekke, Medine, Kudüs…” Sanıyorum burada atıf yapılan, başta “Kütüb-i Sitte” olmak üzere birçok Hadis kaynağında yer alan “Lâ tuşeddu’r-rihâl…” hadisidir. Eğer bu doğruysa, o hadiste Mekke, Medine ve Kudüs değil, Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi … Devamını Oku
Tevessül, Keramet ve “Arifane” Tarifler-3
Özellikle İbn Teymiyye ile birlikte başlayan ve İbn Teymiyye‘nin bıraktığı yerde durmadığı açık olan süreçte anlam sahası daraltılmaya çalışılan tevessül, aslında “sebebe sarılma” babında değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. Nassların sadece “mantuk”unu değil, “mefhum”unu da dikkate aldığımızda, başkasından dua istemenin de, şefaatin de aynı kapsama girdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Ne var ki, sözünü ettiğim süreç ile birlikte tevessül, “iyyâke na’budu ve iyyâke nesta’în” ayetinin karşısına yerleştirildiğinde, sadece tevessülün hak olduğuna inananlar ve onu savunanlar değil, dişi ağrıdığında dişçiye gidenler, … Devamını Oku
Tevessül, Keramet ve “Arifane” Tarifler-2
Dünkü yazının sonunda Fahruddîn er-Râzî‘den yaptığım alıntıyı uzun tutmamın iki sebebi vardı: Birincisi tevessüle Çevikel tarafından kendisine atfen verilen anlamın sağlaması, ikincisi de Çevikel’in yine er-Râzî ile ilgili olarak aşağıya aldığım ifadelerinin isabet derecesinin tesbiti: Şöyle diyor Çevikel: “… Bu vesileyle bir hatıram canlandı: Ünlü bir efendinin sohbetindeydim. Efendi “Allah’a yaklaşmak için iyileri vesile etmemiz” gerektiğini anlatıyor ve buna da bu ayeti ve Râzî’nin ayete ilişkin tefsirini delil gösteriyordu. Fakat işin aslı tam tersiydi. Râzî önce “Ta’limiyye … Devamını Oku
Tevessül, Keramet ve “Arifane” Tarifler-1
Başlıkta yer alan kavramları değişmez gündem maddesi ve tartışma konusu yapanlar bulunduğu malum. Bir kısım okuyucularsa “bugün bize bir şey vermediği” gerekçesiyle bu gibi konuların gündem edilmesine itiraz tavrındadır. Bunu da biliyorum. Ancak bu konular, gündemi gözeten bir kalemden ve de “dikkat çekici” bir tarzda sadır olunca, değinmeden geçmek olmadı. Vakit‘teki köşesinde daha önce (Temmuz’da) iki yazıyla tevessül bahsini ele alan muhterem Arif Çevikel‘den, geçtiğimiz ay da keramet vs. konusunda 4 yazı okuduk. Söz konusu yazılarda dile … Devamını Oku
Dinlerarası Diyalog ve Misyonerlik Faaliyetleri
Özellikle son yıllarda ülkemizin değişmez gündem maddeleri arasında kendisine sağlam bir yer edinen dinlerarası diyalog ve misyonerlik faaliyetleri, orta ve uzun vadede ülkenin geleceği üzerinde kalıcı ciddi etkiler yapabilecek tabiatı dolayısıyla, karşı karşıya bulunduğumuz handikaplar listesinin başlarına, hatta en başına yerleştirilmelidir. Zira söz konusu faaliyetler, ülkemizi ve insanımızı “din” ve “kültür” gibi temel varoluş alanlarında zayıflatmayı, kuşatmayı ve son tahlilde teslim almayı hedeflemekte, bu hedefe ulaşabilmek için başta siyaset ve ekonomi olmak üzere birçok enstrümanı etkin biçimde … Devamını Oku
Gayrimüslim Erkekle Nikâh-3
İbnu’l-Kayyım, “Ahkâmu Ehli’z-Zimme“de konuyla ilgili olarak 9 görüş zikreder ki, bunlardan ilk 5’inin ortak yanını, kadının tek taraflı olarak İslam‘a girmesi halinde nikâh bağının sona ereceği hükmü oluşturmaktadır. 6. görüş, kadının din değiştirmesi halinde evlilik bağının bitmeyeceği, ısrarla erkeğin de Müslüman olmasını beklemesi tarzındadır. (İbnu’l-Kayyım ve hocası İbn Teymiyye bu görüşü benimsemiştir.) 7. görüş, kadın oturduğu memleketi/şehri terk etmediği sürece evlilik bağının devam edeceği şeklindedir. Eşlerin arasını resmî yetkili bir merci ayırmadıkça bu evliliğin devam edeceğini söyleyenlerin … Devamını Oku
Gayrimüslim Erkekle Nikâh-2
Kur’an‘ın “müşriklerle” evliliği yasaklayan ayetinin (2/el-Bakara, 221) Ehl-i Kitab‘ı da kapsamına aldığını belirten ve muhalif görüştekilere oranla çoğunluğu teşkil eden ulema (bkz. “Mefâtîhu’l-Ğayb“, VI, 56), elbette ne söylediğinin farkındadır. Belirttiğim yerde er-Râzî‘nin beş vecihten isbat ettiği “Ehl-i Kitap–şirk ilişkisi“, ilgili ayetin onları da kapsamına aldığını ortaya koymaktadır. Elmalılı merhumun da belirttiği gibi (II, 773) bilahare 5/el-Mâide, 5 ayetiyle Ehl-i Kitab‘ın kadınları bu hükümden istisna; el-Bakara ayetinin bildirdiği diğer hükümler ise muhkem olarak ibka edilmiştir. Bu noktada el-Mâide … Devamını Oku
Gayrimüslim Erkekle Nikâh-1
Yurtdışından son zamanlarda aldığım mesajlar içinde Müslüman bayanların gayrimüslim erkeklerle evlenmesi ile ilgili sorularda dikkat çekici bir yoğunluk var. Hemen hepsinin ortak yanı da, Müslüman kadın ile gayrimüslim erkeğin, nikâh aşamasına gelmiş beraberliklerinin belli bir geçmişe sahip olması. Yani “siz nikâhlanmalarını onaylasanız da onaylamasanız da onlar zaten hayatlarını birleştirmeye karar vermiş durumdalar” gibi “de facto” bir durum söz konusu… Değişen şartlar, kadınla erkek arasındaki ilişkinin kendine mahsus dengeleri, ataerkil ailenin yerini demokratik aile modeline bırakmış olması, kanunların … Devamını Oku