Tevessül, Keramet ve “Arifane” Tarifler-1

Ebubekir Sifil2005, Eylül 2005, Gazete Yazıları

Başlıkta yer alan kavramları değişmez gündem maddesi ve tartışma konusu yapanlar bulunduğu malum. Bir kısım okuyucularsa “bugün bize bir şey vermediği” gerekçesiyle bu gibi konuların gündem edilmesine itiraz tavrındadır. Bunu da biliyorum. Ancak bu konular, gündemi gözeten bir kalemden ve de “dikkat çekici” bir tarzda sadır olunca, değinmeden geçmek olmadı.

Vakit‘teki köşesinde daha önce (Temmuz’da) iki yazıyla tevessül bahsini ele alan muhterem Arif Çevikel‘den, geçtiğimiz ay da keramet vs. konusunda 4 yazı okuduk. Söz konusu yazılarda dile getirilen bir kısım hakikatler yanında, “el çabukluğu” marifetinin “arifane” sergilendiği de dikkat çekiyordu.

Bugünden itibaren birkaç yazı halinde, Çevikel‘in mezkûr yazılarında yer alan ve “ne sihirdir ne keramet; el çabukluğu marifet” tekerlemesini hatırlatan marifetlere değineceğim.

  1. “Tevessül” kelimesi, “vesile edinmek”, “vesile kılmak” anlamına gelir. Kök anlamı “kurbet” (yakınlık) ve “rağbet” (ilgi, alâka) anlamına gelir (Ahfeş, Rağıb, Râzî). Bunu “Tevessül” formuna taşırsak, “yakınlaşmak için ilgi ve çabayı yoğunlaştırmak” gibi doğru bir anlama ulaşırız.”

Bu “arifane” tarifler olmasaydı, “tevessül” kelimesinin kök anlamının “rağbet” ve “kurbet” olduğunu ve dahi “rağbet”in de “ilgi, alaka” anlamına geldiğini, buradan hareketle tevessülün “doğru anlamı”nın “yakınlaşmak için ilgi ve çabayı yoğunlaştırmak” olduğunu hangimiz bilebilirdik?! Açıklamanın sonunda Ahfeş, Râğıb ve Râzî isimlerini görenler Çevikel‘in burada kendi kanaatini değil, onların kanaatini verdiğini düşünerek kendisine haksızlık ettiğimi ileri sürmekte acele etmesin. Zira bu üç ismin konu hakkında ne dediğini hep birlikte göreceğiz.

er-Râğıb el-İsfehânî, “Müfredât“ında şu açıklamayı yapıyor: “Vesîle: Bir şeye rağbetle ulaşmak. Bu kelime (yani “vesîle” [sin ile]) “vasîle” (sad ile) den daha hususi/dar anlamlıdır. Zira “rağbet”i tazammun eder. Yüce Allah, “O’na vesile arayın” buyurmuştur. Allah Teala‘ya vesile (talebi) nin hakikati, ilimle, ibadetle ve Şeriat’in mekarimini araştırmak suretiyle O’nun yoluna riayettir. (Dolayısıyla vesile) “kurbet” (yakınlık) gibidir…”

Yine bizzat er-Râğıb‘ın, bu açıklamanın merkezine yerleştirdiği “rağbet”i nasıl anlamlandırdığına baktığımızda, bir şeyi “hırsla/arzuyla istemek” ifadesini görüyoruz. Öyleyse, er-Râğıb‘a göre “vesile“nin bünyesinde “kişinin, çok arzu ettiği bir şeye ulaşması” vardır.

er-Râzî ise “vesile“yi, “kendisiyle maksuda ulaşılan şey” olarak tarif ettikten sonra Ta’limiyye‘nin, “Bu ayet, Allah Teala‘ya, ancak O’nun tanımayı öğreten bir muallim ve O’nu bilmeye irşad eden bir mürşid ile varılabileceğini göstermektedir. Şöyle ki: Allah Teala burada kendisine ulaşmak için vesile aranmasını mutlak olarak emir buyurmuştur. O’na iman, en büyük arzulardan ve en şerefli maksatlardandır. Dolayısıyla bunun elde edilmesi için vesile kaçınılmazdır” tarzındaki iddiasını aktarır ve şöyle devam eder:

“Cevabımız: Burada Allah Teala kendisine vesile aranmasını, kendisine imandan sonra emir buyurmaktadır. O’na iman, O’nu tanımaktan ibarettir. Dolayısıyla bu, Allah Teala‘ya iman ve O’nu tanıdıktan sonra O’na vesile aranmasını isteyen bir emir olur. Bu sebeple bunun, Allah Teala’yı tanıma konusunda O’na vesile aranması anlamında bir emir olması mümkün değildir. Şu halde murad, Allah Teala‘nın rızasını tahsil konusunda vesile aranmasıdır ki bu da ibadat ve taat ile olur.”

Devam edecek.

Milli Gazete – 3 Eylül 2005