İttihat Terakki’nin kurucularından İbrahim Temo, anılarında ilginç bir itirafta bulunur: “…dedim ki: Yahu, biz toplanıp hasbihal ediyoruz ve dertleşiyoruz, Osmanlı idaresini, başımızda bulunan bu istibdad belasını tenkid edip duruyoruz. Ya birgün Abdülhamid insafa gelir, tuttuğu yolun çıkmaz bir sokak olduğunu anlar ve etrafındaki muzır mikropları temizleyerek “buyurun efendiler, bu idare arabasının dizginlerini elinize vereyim; geliniz ıslahata başlayınız, vatanı kurtarınız” derse?
Biz yalnız kuru bir tenkidle vakit geçirdiğimiz için bir hazırlığımız, ciddi bir programımız yoktur. Vatana dönüşümüzde iş başına geçersek ne yapabiliriz?…” (İbrahim Temo’nun İttihad ve Terakki Anıları, 157)
Evet “içeri” ve “dışarı” elbirliğiyle memleketi “müştebid”den kurtardılar. İttihatçılar için padişahı indirmekten başka birşeyin önemi olmadığı için sonrasını düşünme zahmetine katlanmadılar. Ama ne oyduysa işte o zaman oldu: Osmanlı 10 senede tarih oldu. Biz bugünden bakınca o günleri daha net görebiliyoruz. Bizden sonraki nesillerin de bizi ve bugünü aynı cümlelerle (hayıflanarak) anmaması için hâlâ imkân var.
Bizim selefimiz Yezid’le başlayan Emev yöneticilere niçin isyan etmedi?
Hz.Hüseyin (r.a)’ın hurucunu ve birkaç ayaklanmayı dışarıda tutarsak Ehl-i Beyt dahi bu noktada farklı davranmamıştır. Abbasiler, Selçuklular, OsmanlIlar… tarihin hangi dönemine gidersek gidelim farklı bir durumla karşılaşmamız söz konusu olmayacaktır.
Bütün bu devletlerin yöneticilerinin tamamı evliya mıydı da bu ümmetin uleması, Sulehası onlara karşı kitleleri örgütleyip ayaklanmadı?
Bizim akide metinlerimizin tamamında yer alan ولا نرى الخروخ على انمتنا وولاة امورنا ilkesini gözardı ederek bu durumu açıklamak mümkün müdür?
Bizim bir kısım hakikatleri bilmediğimizi/ görmediğimizi düşünerek çeşitli ithamkâr ifadelerle ananlar, eminim, Sultan Abdülhamid döneminde yaşasalardı, o dönemin matbuatının etkisi ve algı yönetim merkezlerinin yönlendirmesiyle o koca Sultan’ı ve onun yanında yer alanları da hırsızlıkla, millete-devlete ihanetle, diktatörlükle… itham edeceklerdi.
İnsanın “insan” yapan en önemli hasletlerden biri, yanıldığını kabul edip -başkalarına aksettirmese bile- kendi dünyasında gereğini yapmaktır. Gerçekten büyük bir fazilettir bu. Hele söz konusu olan vatansa…
Ebubekir Sifil | 31 Ekim 2015 | Twitter