Soru Sormak, Fetva Almak-2

Ebubekir Sifil2007, 2007 Yılı, Ağustos 2007, Ağustos Ayı 2007 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları

Müftide bulunması gereken özellikleri sıralamaya devam edelim:

  1. Müfti, fetva verirken aceleci davranmamalı, sonuca kestirmeden gitmek gibi, meseleyi çabucak halletmek gibi bir yol izlememelidir. Sorulan meseleyi, bütün yönleriyle ve hakkını vererek araştırmalı, işi aceleye getirmeden teenniyle hareket etmeyi “acziyet” olarak algılamamalıdır.

Sorulan meseleyi bütün yönleriyle iyice araştırmalı, soru soran kişiden meseleyi vuzuha kavuşturucu izahatlar istemeli, durumunu tam olarak bilmeli ve ona göre hüküm vermelidir.

  1. Sorulan meselede “ruhsat” ve “azimet” özelliğinde iki ayrı kavil varsa, fetva soranın sosyal konumuna göre farklı cevaplar vermemeli; mesela halk tabakasına azimetle, makam ve yetki sahiplerine ruhsatla fetva vermek gibi bir yol izlememelidir. Burada dikkat edilecek husus, fetva verirken Allah Teala’nın rızasını gözetmek, herhangi bir hakkı iptal etmemek, herhangi bir zulüm ve haksızlığa meydan vermemektir.
  2. Herhangi bir şer’î kaide ile çatışma teşkil etmeyecek şekilde, dinin tanıdığı meşruiyet sınırları içinde müfti, fetva verirken işin kolaylık tarafını tercih etmeli, müsteftiyi gücünün yetmeyeceği meşakkatlerin altına sokmamalıdır. Buradaki “kolaylık”tan kasıt şudur: Farklı şekilde amel edilmesi caiz olan hususlarda, müsteftiyi amelden soğutmayacak, kişiliğini zedelemeyecek, malına veya canına herhangi bir halel getirmeyecek seçeneği tercih etmek. Zaruret durumu dışında bir haramı mübah kılmak veya vacibi terke müncer olacak şekilde fetva vermek, sahihi fasit, fasidi sahih kılmak elbette buradaki “kolaylık” ilkesinin boyutlarını aşan bir tutumu ifade eder. Esasen sorulan meselenin hükmü hakkında, araştırma neticesinde müftide yerleşmiş bir kanaat oluştuğunda, onun hilafına fetva vermesi caiz değildir. İsterse bu hüküm “kolaylık” ilkesine aykırı olsun ve güçlük içersin.
  3. Özellikle kaynaklarda hükmü bulunmayan nev-zuhur meselelerde müftinin, meselenin hükmü hakkında galabe-i zan seviyesinde olsun kanaat sahibi değilse, fetva vermekten geri durması gerekir. Aksi halde bilgisizce fetva vermiş olur ki, caiz değildir.
  4. Müsteftinin durumunu mutlak surette dikkate alması gerekir. Müstefti –vesveselere düşmüş, ruhsal bakımdan problemlere düçar olmuş birisi ise, ona sıkıntısını giderecek yolları göstermelidir. Keza insanların durumunu, muamele tarzlarını, gidişatını, neyi nasıl yaptıklarını ve toplumun ahvalini iyi bilmeli ve fetva verirken bütün bunları dikkate almalıdır.
  5. İtikadî sahada bid’at bir mezhep veya görüş benimsemiş olan, yahut ameli fısk ehli olan kimselerin fetva vermesi veya verdikleri hükümlerle amel edilmesi caiz değildir. Onların görüş ve sözleri merduttur, sakıttır.

Müftide bulunması gereken şartlar ve fetva verirken dikkat edilecek hususlar hakkında özetle zikredilebilecekler böyle. Konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenler ilgili eserlere ve kaynaklara müracaat etmelidir.

Son söz olarak bir noktanın altını kalın bir çizgiyle çizelim: Allah Teala’nın ve Resulü’nün hükmü şu beş kişinin dilinde somuta dökülür, ete-kemiğe bürünür: Alim, ravi, müfti, hakim ve şahit. Alimin dilinde hükmün delilden istinbat edilmiş hali, ravinin dilinde lafzı, müftinin dilinde manası, hakimin dilinde icrası, şahidin dilinde de ihbarı ortaya çıkar. Dolayısıyla “sıdk” ve “adalet”, bu kimselerde aranan şartların başında gelir. Bu kimselerin dilinde somuta dökülen ve ete-kemiğe bürünen hükümler bunun için Din’in bir parçasıdır.

 Milli Gazete – 26 Ağustos 2007