“Arş’ın İnlemesi” ve “İp Sarkıtma” Hadisleri-6

Ebubekir Sifil2011, 2011 Yılı, Gazete Yazıları, Mayıs 2011, Mayıs Ayı 2011 OS, Okuyucu Soruları

Başlıkta zikri geçen iki hadisin durumunu gördükten sonra okuyucu sorusunda yer alan diğer hususlara geçebiliriz. Soruda şöyle diyordu:

“(…) Zayıf hadis nedir. Yani zayıf hadis deniliyorsa kesinlikle art niyetli insanların uydurduğu rivayet mi demek oluyor, eğer böyle olmuyorsa senedinde kopukluk da olsa böyle bir hadisi o zaman ki insanlar dillendiriyorsa bunda bir geçerlilik payı olamaz mı?…”

Zayıf hadisi, “senedindeki veya metnindeki bir kusur sebebiyle sıhhat seviyesine ulaşamamış hadis” olarak tarif edebiliriz. Usul-i Hadis alimleri zayıf hadisin 40  küsür çeşidi bulunduğunu  söylemiş ve “uydurma hadis”i de bunlar arasında zikretmiştir. Bu demektir ki “zayıf olduğu söylenen her hadis uydurmadır” demek doğru değildir. Zayıf olduğu halde zaafı çok şiddetli olmayan ve bazı dış unsurlarla takviye edildiği zaman “hasen” mertebesine çıkan hadisler çoktur. Ancak burada bir noktaya dikkat etmek gerekir: Eğer hadisin zaafı, metninin Kur’an’a, sahih hadislere, selim akla… aykırılığından kaynaklanıyorsa, bu tarz bir zaafın dış unsurlarla takviye edilmesi ve bu suretle “hasen” mertebesine çıkması söz konusu olmaz. Dış unsurlarla takviye edilebilme durumu, ravilerinden birinde veya birkaçında bulunan kusurlar sebebiyle “zayıf” olarak nitelendirilmiş hadisler için söz konusu olabilir. Tabii söz konusu dış unsurların da aynı zaafları/kusurları taşımaması gerekir.

Kendisindeki birtakım kusurlar sebebiyle rivayet ettiği hadis zayıf olarak nitelendirilen ravilerin tamamının art niyetli olduğunu söylemek doğru değildir. Ancak hadis naklinde “iyi niyet”in de kesinlikle yeterli olmadığını bilmek gerekir. Ravi son derece iyi niyetli olabilir, ama dinlediği hadisi yanlış anlamış, dolayısıyla yanlış aktarmış olabilir. Yahut kendisi sağlamdır da, hadisi aldığı kişide veya aktardığı kişide kusur vardır…

Bunlar ve benzeri durumlar sebebiyle Hadis imamları ravilerde hem “adalet” (güvenilirlik ve istikamet), hem de “zabt” (dinlediğini iyi bellemek, unutmamak, karıştırmamak…) bakımından birtakım özellikler aramışlardır ki, Cerh-Ta’dil kitapları bu maksatla kaleme alınmış, orijinal bir kritik sisteminin ürünleridir.

Öte yandan herhangi bir hadisin insanlar tarafından yaygın olarak bilinmesi ve dilden dile aktarılması tek başına o hadisin sahih olduğunu ifade etmez. Halk arasında yaygın olarak tedavülde bulunduğu halde Hadis imamlarının “aslı yoktur/uydurmadır” dediği nice rivayetler vardır! Hadis literatürü içinde sadece bu türlü hadisleri zikreden ve durumlarını ortaya koyan  müstakil eserler vardır. es-Sehâvî’nin el-Makâsıd’l-Hasene’si ile el-Aclûnî’nin Keşfu’l-Hafâ’sı ilk akla gelen örneklerdir.

Dolayısıyla herhangi bir rivayetin itimada şayan olarak kabul edilebilmesi için münhasıran Hadis ilimlerinin otoritesi olan alimlerin değerlendirmelerine bakmak gerekir…

Okuyucu sorusunda yer alan bir diğer nokta da şuydu:

“(…) bazı alimlerimizin Allah’a mekan isnad etmesine bir anlam veremiyorum. Böyle birşey olduğuna göre demek ki hadislerde net bir şekilde Allahu tealanın mekandan münezzeh olduğu belirtilmiyor mu? Eğer Allahu tealanın mekandan münezzeh olduğunu belirten bir hadis varsa bu benim için bir mucize olacak (çünkü aklen bunun aksine inanamıyorum) fakat bu konudaki şüphemi giderebilmek için araştırdığım hiç bir yerde böyle net bir şekilde bir ifade bulamadım. Beni tatmin edebilecek bir açıklama yaparsanız memnun olurum. Bazıları mekandan münezzeh olduğunu ifade eden net ifade mevcut değil diyorlar fakat alimlerin anlayabileceği buna işaret eden deliller var deniliyor. Bana bu delilleri açıklayabilir misiniz?”

Önümüzdeki hafta bu noktaya değinelim.

Milli Gazete – 15 Mayıs 2011