Cemaat Psikolojisi, Cariyeliğin Mahiyeti-3

Ebubekir Sifil2010, 2010 Yılı, Gazete Yazıları, Mayıs 2010, Mayıs Ayı 2010 OS, Okuyucu Soruları

Bir önceki yazıyı, iki türlü cariyelik statüsü olduğunu, bunlardan birincisinin “hizmetçi cariyelik” olduğunu belirterek bitirmiştik. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz hocanın ifadesiyle “İslam Hukukundaki cariyelerin çoğunluğu asrımızdaki işçi kadınlar veya evlere gelen hizmetçi kadınlar gibidirler. Değişen sadece isimleridir. Yani her cariye ile illa da karı koca münasebeti akla gelmemelidir. Başkalarının hanımı bulunan veya sadece efendisinin evindeki hizmetleri görmekle mükellef olan cariyelerin sayısı, belli şartlar çerçevesinde karı koca hayatı yaşanılan cariyelere nisbetle en az on katıdır. Bugün hizmetli kadınlar ile işverenleri arasında hangi münasebet varsa, İslam hukukunda da cariye ile efendisi arasında o münasebet vardır. Kendisi ile efendinin karı koca hayatı yaşadığı cariyenin efendisi ile olan münasebeti ise, çok az hükümler dışında hür kadın ile kocası arasındaki münasebet gibidir.”[1]Akgündüz, Osmanlı’da Harem, 159-60.

İkinci tür cariyelik ise, efendisiyle münasebeti cinsel ilişkiyi içeren cariyelerin konumunu ifade etmektedir. Buradaki “cinsel ilişki”den iki nokta kastedilmektedir:

  1. Efendisinin nikâh akdiyle evlilik bağı kurduğu cariye. Bu durumdaki cariyeler azat edilip “hür kadın” statüsüne kavuşturularak nikâhlanabileceği gibi, cariyelik statüsü devam ettirilerek de nikâhlanabilir. Kanuni Sultan Süleyman’ın cariyesi Hürrem Sultan, cariyelik statüsü devam ettiği halde nikâhlanılan bir cariyedir.

Bu durumdaki cariyeler, efendilerinden çocuk doğurduklarında “ümmü’l-veled” adını alır ve efendilerinin ölmesiyle otomatik olarak hürriyetlerine kavuşurlar.

  1. Efendisinin, nikâh akdi olmadan cinsel ilişki kurduğu cariye. Bunun için şu şartların bulunması gerekir:
  2. İstifraş hakkı denen bu hakkın tahakkuk etmesi için cariye ile efendisi arasında “teserri akdi” denen bir akit yapılmış olmalıdır. Zina, sifah gibi durumların söz konusu olmaması için savaş sonunda hangi cariyenin kime ait olduğunu gösteren bir akit olan teserri, cariyeyi diğer herhangi bir erkeğe haram kılar.
  3. Cariye başka bir erkekle evli olmamalıdır. Hür veya köle başka bir erkekle evli olan cariyenin ne istifraşı ne de nikâhlanması söz konusudur. Kocası başka birisinin kölesi durumunda olsa bile bu durumda cariye ile efendisi arasında nikâh veya istifraşa dayalı cinsi münasebet söz konusu olmayacaktır.

Bu durumdaki cariye de efendisinden çocuk sahibi olduğunda –tıpkı efendisiyle nikâh akdi sonucu evlenmiş olan cariye gibi– “ümmü’l-veled” olur ve efendisinin vefatıyla hürriyetine kavuşur.

Efendisinden çocuk sahibi olan bir cariye, satış, hibe, rehin… gibi bir yolla efendisinin mülkünden çıkarılamaz. Çünkü bu gibi tasarruflar, ümmü’l-veled olması sebebiyle sahip olduğu hürriyet hakkının butlanı sonucunu doğurur.[2]Ömer Nasuhi Bilmen, Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu,  IV, 45.

Bu bahsi kapatırken bir hususa daha değinelim:

Son zamanlarda cariye meselesi hakkında yazıp konuşan bazı kimseler, İslam toplumunda cariyelerin göğüsleri, sırtları vb. açık bir şekilde bulunmak zorunda bırakıldıkları şeklinde beyanlarda bulunuyor. Bu, meseleyi çarpıtmaktan başka bir anlama gelmez. İslam toplumunda cariyeler, gerek hür kadınlarla karıştırılmamak, gerekse görevlerini yaparken rahat olmak bakımından elleri, yüzleri, dizlerinin altında kalan kısım itibariyle bacakları, saçları ve boyun-göğüs kısımları –”memeleri” değil– açık bir şekilde bulunurdu. Sırtları ve karın bölgeleri de kapalıydı.

Cariyelik meselesi hakkında böylesine “serbestçe” yazıp konuşan zevatın, “çağdaş” kıyafet adı altında tercih edilen giyim-kuşam tarzı hakkında aynı hassasiyeti göstermemesi son derece calib-i dikkattir…

Devam edecek.

Milli Gazete – 22 Mayıs 2010

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Akgündüz, Osmanlı’da Harem, 159-60.
2 Ömer Nasuhi Bilmen, Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu,  IV, 45.