Mezhepler Üzerine

Ebubekir Sifil2010, 2010 Yılı, Gazete Yazıları, Ocak 2010, Ocak Ayı 2010 OS, Okuyucu Soruları

Soru

Mezhepler (Hanefi, Şafi, Hanbeli, Maliki) hakkında yazabilir misiniz? Kişi tabi olduğu mezhebi neye göre belirler? Mezhepler arsı geçiş var hangi hallerde olabilir? Özetle, mezhepler konusunda detaylı açıklama yapma imkanınız olabilir mi?

Cevap

Günlük hayatın hemen her anında mezhep meselesini ilgilendiren bir durumla karşılaşıyoruz. Bu sebeple mezhep meselesinin bu derece sık gündeme gelmesini yadırgamamak gerekir.

Mezhep, kısaca hayatı vahyin gösterdiği istikamette yaşayabilmek için, bir başka ifadeyle vahyi hakkı verilmiş bir anlama faaliyetinin konusu yapabilmek için gerekli usul ve ilkelerin adıdır.

Bunun kolay bir iş olmadığı, dahası, masa başı ve münferit birtakım faaliyetlerle yapılamayacağı, anlamamız gereken ilk husustur. Bu itibarla bir kimsenin, eline aldığı bir Kur’an mealiyle yahut Hadis kitabıyla doğrudan amel etmeye kalkışması, züccaciye dükkânına dalan filin yol açtığından farklı bir manzara doğurmayacaktır. Zira mesele sadece okuma yazma bilmekle ve Kur’an ve Hadis metnine vakıfı olmakla sınırlandırılamayacak kadar hayatî ve hassastır.

Kur’an ve Sünnet nasslarının yapısı, bu iki kaynağın birbirleriyle ilişkisi, kaynağını bunlardan alan diğer usul umdeleri bu noktada merkezî öneme sahip hususlardır.

Allah Teala’nın ve Resulü’nün bizden nasıl bir hayat istediğini sahih bir şekilde anlayabilmek için, vahyin nüzulüne ve Sünnet’in vüruduna kimi zaman sebep teşkil etmiş, kimi zaman doğrudan şahit olmuş bulunan Sahabe neslinin tutumu da behemehal dikkate alınmak durumundadır. Daha önce de değişik vesilelerle vurguladığım gibi, Peygamberi (s.a.v) terk-i dünya etmiş bir ümmetin, Peygamber (s.a.v)’e arkadaşlık, yoldaşlık etmiş ilk ve tek kuşağının olaylar karşısındaki tutum ve tavrında o Peygamber (s.a.v)’in etkisinin bulunmayacağını söylemek herhangi bir kasıt söz konusu değilse cahillikten başka bir şeyin ifadesi olamaz!

Kısacası Kur’an ve Sünnet’in bizden ne istediğini tam anlamıyla kavrayabilmek için, öncelikle belli bir Usul’e ihtiyaç vardır. İşte mezhep bize bu Usul’ü ve bu Usul doğrultusunda ortaya konulmuş füruu/pratiği veren biricik sistemdir.

Bu noktada yaşanan bir kafa karışıklığına parmak basmanın sırasıdır: “Kur’an ve Sünnet elimizde olduğu halde mezhep imamlarının ve ulemasının görüşlerine niçin ihtiyacımız olsun?” derler.

Bu çerçevede gündeme gelen herhangi bir soruya, “dinî cevabı ayrı, mezhebî cevabı ayrı” gibi bir yaklaşımla mukabelede bulunmak, yahut herhangi bir ibadeti –mesela namazı– Kur’an ve Sünnet’e göre kılınması durumunda ayrı, mezheplere göre kılınması durumunda ayrı bir mahiyet kazanacakmış gibi takdim etmek meseleyi çarpıtmaktan, ya da cehaleti ifşadan başka bir anlama gelmez.

Zira mezhep Din’in, yani Kur’an ve Sünnet’in “alternatifi” değildir! Meseleye böyle bakıldığında mezhebi reddetmek dinin gereğiymiş, veya mezhebi reddetmedikçe Din’in özüne vakıf olunamayacakmış gibi bir düşüncenin oluşmaması mümkün değildir.

Oysa dediğim gibi Din’in ve konun kaynaklarının bizden ne istediğini mezhep olmadan anlamak ve o anlaşılan şey doğrultusunda bir hayat yaşamak mümkün değildir.

Devam edecek.

Milli Gazete – 17 Ocak 2010