Nüzul-i İsa (as) Meselesi Ve Kelam Alimleri-3

Ebubekir Sifil[dosya], 2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Nisan 2006, Nisan Ayı 2006 OS, Nüzûl-i İsâ, Okuyucu Soruları

Nüzul-i İsa (a.s)” meselesinde Kelam alimlerinin ne dediğini görmeden ikna olmayanların içine düştüğü çelişki anlaşılır gibi değil. Ayet veya hadislerin sarahaten delalet etmediği ve fakat Kelam alimlerinin kabul edip savunduğu bir mesele getirilse “naklî delil isterim” ısrarında olmayı anlamak mümkün. Ancak burada durum tam tersi bir mahiyet arz ediyor.

Diyelim ki ortada bazı Kelam alimlerinin “Nüzul-i İsa (a.s)” ile ilgili bir tasrihatı yok. Öyle de olsa Ehl-i Sünnet akaidi konusundaki otoritesi müsellem bulunan İmam Ebû Hanîfe‘nin bu meseleyi zikretmiş olması, onun eserlerine şerh yazmış olan ulemanın da meseleyi detaylandırarak anlatması yeteri olmalı değil midir?

Eğer bu soruya, “Sizler Nüzul-i İsa (a.s) konusunda Ehl-i Sünnet‘in ittifak ettiğini söylüyorsunuz. Eğer öyle ise Kelam/Akaid sahasında eser vermiş bütün Ehl-i Sünnet ulemanın bu meseleyi eserlerinde zikretmiş olması gerekmez mi?” şeklindeki karşı soruyla mukabele edilecekse, bu soruya şöyle karşılık verilir: Bu meselede Ehl-i Sünnet‘in ittifakının bulunmadığına dair bir kayıt var mıdır?

Söz gelimi el-Bâkıllânî‘nin elimizdeki eserlerinde zikredilmiyor oluşu, onun Nüzul-i İsa (a.s) meselesinde diğer Sünnî ulema ile ters düştüğü anlamına mı gelir? Kaynaklarda ona nisbet edilen 50’ye yakın eserden sadece birkaçı neşir imkânı bulabilmiştir. Şu halde Nüzul-i İsa (a.s) konusunun, onun neşredilmemiş eserlerinde bulunmadığını kim iddia edebilir? Üstelik İbn Hazm ve daha başka isimler tarafından birçok konuda eleştirilmiş olan el-Bâkıllânî hakkında hiç kimsenin, “Nüzul-i İsa (a.s) konusunda ulemaya muhalefet etmiştir” tarzında bir eleştirisi söz konusu olmamıştır. Hal böyleyken el-Bâkıllânî‘nin bu meselede muhalif tavır içinde olduğunu söylemenin imkânı var mıdır? Daha başka örnekler zikretmek de mümkün…

“Usul” açısından çok sağlıklı olmayan bir yaklaşım biçimi ile karşı karşıya bulunduğumuz için bu seri yazının her birine bu tarz “giriş” paragrafları ekleme zarureti hasıl oldu. Yoksa Kelam alimlerinin eserlerini şöyle bir karıştırıp, ilgili bahisleri buraya aktarmak mesele değil…

Yine de “varsa gösterin” tavrını ortadan kaldırmak için, kalan yerimizi Nüzul-i İsa (a.s) alıntılarına tahsis edelim:

Sa’duddîn et-Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid‘de, Ömer en-Nesefî‘nin, “Hz. Peygamber (s.a.v)’in kıyamet alametlerinden olarak haber verdiği Deccal, Dabbetü’l-arz ve Ye’cüc-Me’cüc‘ün çıkışı, İsa (a.s)’ın gökten inişi, güneşin batıdan doğması haktır” cümlesinin şerhi meyanında şöyle der: “Çünkü bunlar, Hz. Peygamber (s.a.v)’in haber verdiği, (aklen de) mümkin olan hususlardır. (…) Bu alametler konusundaki sahih hadisler cidden çoktur…”[1]et-Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid, 79.

Bir diğer Kelam alimi el-Pezdevî, dilimize de çevrilmiş olan eserinde, “Biz şimdi, Hz. Peygamber (s.a.v)’in sünneti, Sahabe‘nin Tabiin‘in, bunlardan sonraki imamların, salihlerin yolu olan Sünnet ve Cemaat Ehlinin mezhebini anlatacağız…” dedikten sonra birçok mesele zikreder ve bu meyanda şunları söyler: “Deccal, Ye’cüc ve Me’cüc çıkacaklar, Hz. İsa (a.s) gökten inecek, Dabbetü’l-arz yerden çıkacak, güneş batıdan doğacaktır…”[2]el-Pezdevî, Ehl-i Sünnet Akaidi, 349, 352.

Haftaya devam edelim.

Milli Gazete – 10 Nisan 2006

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 et-Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid, 79.
2 el-Pezdevî, Ehl-i Sünnet Akaidi, 349, 352.