Noel – II

Ebubekir Sifil2015, 2015 Yılı, Gazete Yazıları, Nisan 2015, Nisan Ayı 2015 OS, Okuyucu Soruları

Geçen hafta metnini naklettiğim “Noel”  sorusunda yer alan maddelere aynı sırayla cevap vermeye çalışayım

1. Bu neyin mesajı? Çünkü biz Müslümanların bayramı değil?

Batı’da azınlık statüsüne yaşayan Müslümanların, orada kalıcı olma kararı verdikten sonra yaşadıkları çok yönlü ve derin yapısal problemleri aşmak için zaman içinde bulundukları yerlerin aslî unsurları olan Hristiyanlarla diyalog ve iletişim ortamları tesis etme ihtiyacı hissettiği malum. Bu çerçevede çeşitli etkinlikler düzenledikleri de bilinen bir husus. Soruda Hollanda Diyanet Vakfı’na atfen zikredilen metin de bu çerçevede kaleme alınmış olmalı. Bu durum, başka yerlerde azınlık statüsünde yaşayan Müslümanlar için de elbette geçerli.

Müslümanların, gayrimüslimlere mahsus bayram ve kutlamalara iştirak etmesine cevaz veren bir alim bilmiyorum. Ebû Dâvud, Ahmed b. Hanbel ve daha başka Hadis imamlarının naklettiği bir rivayette Efendimiz (s.a.v), Medine’ye hicret ettiğinde iki bayramda (Nevruz ve Mihrican, E.S) eğlenen Medinelilere hitaben “Bu günler nedir?” diye sormuştu. “Biz cahiliye döneminde(n beri) bu iki günde eğlendik” cevabını alınca şöyle buyurdu: “Allah Teala bu iki günü, onlardan daha hayırlı iki günle değiştirdi: Fıtr (Ramazan Bayramı) Günü ve Kurban  (Bayramı) Günü.”[1] Ebû Dâvud, “Salât”, 245; Ahmed b. Hanbel, III, 105.

Ulema bu hadis üzerinde dururken, gayrimüslimlere mahsus bayramları kutlamanın ve bu bayramlara ta’zim göstermenin haram olduğunun altını çizmiştir. İbn Teymiyye’nin dedesi (Münteka’l-Ahbâr isimli eserin sahibi) Mecduddîn b. Teymiyye şöyle demiştir: “Bu hadis, bayramlarında gayrimüslimlere benzemenin haramlığını ifade etmektedir. Çünkü Efendimiz (s.a.v), Medinelilerin cahiliyeden kalma bayramları kutlama adetini onaylamamış ve onların, adetleri veçhile o gün eğlenmelerine tepkisiz kalmamıştır.”[2]el-Münâvî, Feydu’l-Kadîr, V, 511.

Hanefî ulemadan Ebu’l-Mehâsin el-Hasen b. Mansûr’un zikrettiği şu hüküm, konuyu gayet güzel özetlemektedir: “Başka günlerde satın almadığı bir şeyi o gün (o güne özgü bir faaliyet olarak) satın alan veya o gün bir başkasına (yine o güne özgü bir faaliyet olarak) hediye veren kimse, eğer bu davranışıyla tıpkı kâfirlerin o güne ta’zim göstermesi gibi o güne ta’zim kasdı taşıyorsa kâfir olur. Ama eğer satın aldığı o şeyi kendisi gıdalanmak ve beslenmek maksadıyla satın almışsa yahut başkasına hediye almakla, adet veçhile karşılıklı sevgiyi beslemek amacı taşıyorsa bu küfür olmaz; ancak mekruhtur. Burada kâfirlere benzeme keraheti söz konusu olur. Dolayısıyla bundan sakınmak gerekir.”[3]Ali el-Karî, Mirkâtu’l-Mefâtîh, III, 491.

Hatta yine Hanefî mezhebinin mütekaddimun ulemasından, İmam Muhammed eş-Şeybânî’nin talebesi Ahmed b. Hafs (Ebû Hafs el-Kebîr), ” Allah’a 50 yıl kulluk etmiş bir kimse, Nevruz gününü ta’zim maksadıyla bir müşrike bir yumurta hediye edecek olsa küfre girer; 50 yıllık ameli heba olur” demiştir.[4]İbn Kutbuboğa, Tâcu’t-Terâcim, I, 94. Rivayet edildiğine göre İmam el-Buhârî, gençlik yıllarında ilim yolculuğundan dönüp Buhara’ya geldiğinde fetva vermeye başlamış, … Continue reading

Ali el-Karî, yukarıda naklettiğim ifadelerin ardından sözü Aşure meselesine getirir ve bu günde iki bid’at fırkanın iki farklı tavır içinde olduğunun altını çizer: Haricîler bu günü “sevinç günü”, Şilerse “matem günü” olarak yad etmektedir. Dolayısıyla Muharrem’in 10. günü düzenlenen etkinliklerde onlara benzememeye dikkat etmek gerekir.

Şu halde Noel gününü Hristiyanlara benzeme kasdıyla kutlamak doğrudan doğruya Hristiyanlara benzeme anlamı taşıdığı için yukarıda zikredilen hükmün çerçevesine girer. Son zamanlarda medyada “Bu günü “Noel” olarak değil de “Yılbaşı” olarak kutlamakta bir beis olmasa gerektir” türünden tesbitlere rastlıyoruz. Bunun “arkadan dolanmak”tan bir farkı olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Sorunun diğer kısımlarını cevaplamaya önümüzdeki haftadan itibaren devam edelim.

11 Nisan 2015 – Vahdet Gazetesi

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Ebû Dâvud, “Salât”, 245; Ahmed b. Hanbel, III, 105.
2 el-Münâvî, Feydu’l-Kadîr, V, 511.
3 Ali el-Karî, Mirkâtu’l-Mefâtîh, III, 491.
4 İbn Kutbuboğa, Tâcu’t-Terâcim, I, 94. Rivayet edildiğine göre İmam el-Buhârî, gençlik yıllarında ilim yolculuğundan dönüp Buhara’ya geldiğinde fetva vermeye başlamış, ancak dönemin bölgedeki Fıkıh üstadı Ebû Hafs el-Kebîr, ehil olmadığı için kendisini fetvadan men etmişti. Bir keresinde el-Buhârî’ye, bir koyunun veya ineğin sütünü emen iki bebek arasında sütkardeşliği ilişkisi doğup doğmayacağı soruldu, o da doğacağı yönünde fetva verdi. Bunun üzerine halk galeyana geldi ve İmam el-Buhârî’yi Buhara’dan sürdü. (Bkz. el-Kuraşî, el-Cevâhiru’l-Mudıyye, I, 66.) Bu olayın İmam el-Buhârî’nin Hanefî ulemayı taz’if tavrında bu olayın etkili olduğunu söyleyenler vardır.