Muhtelif Meseleler-9

Ebubekir Sifil2004, 2004 Yılı, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları, Temmuz 2004, Temmuz Ayı 2004 OS

  1. Bir önceki maddede zikredilenler Kur’an‘da emir/nehiy kipiyle yer alan ifadeler konusunda da geçerlidir. Bir diğer deyişle Kur’an‘da yer alan her emir kipi farziyet ifade etmediği gibi, her nehiy de hürmet (haramlık) ifade etmez. Söz gelimi, namazda kolayımıza gelen sure/ayetlerin okunması (73/el-Müzzemmil, 20), eşlerin bir kısmını bağışladığı mehirlerin yenebileceği (4/en-Nisâ, 4), Yüce Allah‘a yalvararak ve gizlice dua etme (7/el-A’râf, 55), birden fazla (dörde kadar) kadınla evlenilebilmesi (4/en-Nisâ, 3), sahur yemeği (2/el-Bakara, 187)… gibi konulardaki ayetler hep emir kipiyle geldiği halde farziyet ifade etmez.

Kısacası bir hükmün farziyet ifade etmesi için Kur’an‘la sabit olması şart değildir. Sünnet‘le sabit farzlar da vardır. İbaha, kerahet ve hürmet (haramlık) de böyledir. Zira “teşri” bağlamında Sünnet de Kur’an gibidir.

  1. Hakkında nass bulunmayan meselelerde içtihad edilerek varılan neticelerin inkârı küfrü mucip değildir. Çünkü delili –ya delalet veya sübut noktasında– zannîdir. Şu halde soruda söz konusu edilen durum hakkında şunu söylemeliyiz: Delaleti ve sübutu kat’î nasslarla sabit ahkâm üzerinde zaten ihtilaf olmaz. İhtilaf varsa, nassın delalet veya sübutunda kat’îlik yok demektir ve orada ihtilaf olacaktır. Dolayısıyla bir meselede ihtilaf bulunduğunu söylemek, bir bakıma o mesele hakkında ya nass bulunmadığını veya mevcut nassın delalet ve sübutunun zannî olduğunu söylemek demektir.
  2. Herhangi bir hükmün farziyet veya hürmetinde (haramlığında) bütün müçtehidler ittifak etmişse, bu elbette icma olur; icma zaten budur. Özellikle avam-havass herkes tarafından bilinen –namazların adet ve rek’at sayıları, hac ve Ramazan orucunun farziyeti, eda zamanları… gibi– ahkâm böyledir. Ancak sadece havass tarafından bilinen –ceninin diyeti, ninenin miras payı, katilin mirasçı olamaması… gibi– gibi mücmaun aleyh (üzerinde icma edilmiş) ahkâmın münkiri tekfir olunmaz; bid’atçi olduğu söylenir diyenler olmuştur. Zira burada münkirin, icmaın bağlayıcılığı ile ilgili delilleri tevil/tahsis etmesi ya da inkârın bilgisizlikten kaynaklanması söz konusudur.

Benzeri bir ayrım da şöyledir: Kat’î icmaın münkiri tekfir olunur, zannî icmaın münkiri tekfir olunmaz. Buradaki “kat’î icma“dan maksat, senedini (dayanağını, delilini) kat’î bir nassın teşkil ettiği icmadır. Diğeri ise haber-i vahid veya kıyas vb.ye dayanan icmadır. Ancak burada, icmaın, “zannî” olan delil üzerinde vuku bulmasının, delildeki zannîliği kaldırdığının söylendiğini de belirtelim.

Yine bu noktada Sahabe‘nin icmaı ile daha sonraki asırların ulemasının icmaı arasında fark görenler bulunduğunu da kaydedelim.

Ancak burada açıklığa kavuşturulması gereken bir nokta var: “İcma’ın inkârı” derken neyi kast ediyoruz? Burada söylenmek istenen icmaın “vukuunun” inkârı mıdır, yoksa icmaın bağlayıcı bir delil olmadığını söylemek midir?

Bu şıklardan ilki elbette küfrü mucip olmaz; dolayısıyla bu hususta yukarıdan beri yazdıklarım, bu tavrı kapsamaz. İcmaın bağlayıcı bir delil olmadığının söylenmesi ise küfrü muciptir. (Bu hükmün özellikle “yakînî icma hakkında cari olduğunu belirtmemiz gerekiyor.) Zira burada doğrudan icmaın delillerinin inkârı vardır.

Sonuç olarak şunu söyleyelim: Meselenin teknik inceliklerini önemsemeyen bir tavırla icma hakkında ileri-geri söz söylemek tehlikeli bir tutumdur. Bu konuda geniş bilgi için Usul-i Fıkıh kitaplarına baş vurulabilir.

  1. Malikî mezhebinde “Sübhâneke“nin okunmadığı doğrudur. “el-Müdevvene“de (I, 161) talebesi İbnu’l-Kasım, İmam Mâlik‘in, namaza “Sübhâneke” ile başlanmasını yadırgadığını nakletmiştir.
  2. Hamr dışındaki müskiratın haramlığı Sünnet‘le sabittir. Ancak “Kitab-ı Kerim‘in nassında da –”örtme” anlamını ihtiva eden (“başörtüsü” anlamındaki “hımâr” da aynı kökten gelmektedir) “hamr” kelimesinin sözlük anlamından hareketle– akıl sağlığını olumsuz etkileyen (örten) sair müskiratın haramlığına delalet vardır” diyenlerin bu tesbitini de dikkate almak gerekir. Soruda yer alan diğer hususlar hakkında yukarıdaki maddelerde izahat geçmişti.

Milli Gazete – 17 Temmuz 2004