Kur’an Müslümanlığı-9

Ebubekir Sifil[dosya], 2008, 2008 Yılı, Gazete Yazıları, Kur'an Müslümanlığı, Nisan 2008, Nisan Ayı 2008 OS, Okuyucu Soruları

11-12. İslam’da mehdi inancı yoktur İslam inancında deccal yoktur. Ama her ulusu düşüren fasık, facir, deccaller zaman zaman çıkabilir.

Yukarıdaki satırlarda, Müslümanlar için Kur’an dışında bir kaynağın söz konusu olmayacağı varsayımından hareket edildiği görülmektedir. Oysa böyle bir varsayımın, Kur’an-Sünnet ilişkisi konusunda ne türlü problemler doğurduğunu bu seri yazının başlarında ifade etmeye çalışmıştım. Sünnet’le belirlenmiş hükümlerin tamamının Din alanının dışına atılması anlamına gelen bu yaklaşımın İslamî olmadığını da yine daha önce görmüştük.

Dolayısıyla ilke şu olmalıdır: Kur’an tarafından kesin bir şekilde reddedilenler dışında herhangi bir hususun İslam’da mevcut olmadığını söylemek doğru değildir. Kur’an’da geçmediği halde Sünnet’le sabit olan ahkâm bu söylediğimiz ilkenin en kesin delilini oluşturmaktadır.

  1. Gusül’de ağıza, buruna su vermek gerekmez.

Kur’an’da “gusül abdesti”nden bahseden iki ayet vardır: 4/en-Nisâ, 43 ve 5/el-Maide, 6. Ancak bu ayetlerde gusül abdestinin nasıl alınacağı konusunda en küçük bir tafsilat yoktur. Sadece 5/el-Mâide, 6. ayette “Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin (fe’ttahherû)” buyurulmuştur. Her ne kadar buradaki “fe’ttahherû” kelimesindeki vurgu, gusül abdesti alırken suyun bütün bedene ulaştırılması konusunda titizlik gösterilmesi gerektiğini ifade ediyor ise de, saç dipleri, tırnak araları, (kadınlar için) kulaktaki küpe delikleri… gibi yerlere suyun ulaştırılmasının zorunlu olup olmadığı gibi tafsilatı burada bulamayacağımız aşikâr. Dolayısıyla “suyu buralara ulaştırmamış kimse bu kelimenin anlattığı şeyi yapmış, yani “iyice temizlenmiş” olur mu? sorusunun cevabı yoktur. Ağza ve buruna su vermenin hükmü hakkında da aynı şey geçerlidir.

Hatta bu ifadedeki vurgunun, –suyun bütün bedene ulaştırılmasını değil de– vücuttaki kirleri çıkaracak şekilde bedenin iyice ovularak yıkanması gerektiğini anlattığı ileri sürülecek olursa, bunun da yanlış olduğu söylenemez.

Nihayet doğrudan Kur’an ayetlerinden hareketle nasıl gusül abdesti alacağımızı, belki namaz abdestine kıyasla tayin edebiliriz. Ama bu sefer de, namaz abdestinde hangi azalar yıkanıyorsa, gusül abdestinde de o azların yıkanması gerektiği sonucu ortaya çıkar. Bu ise “gusülde ağıza ve buruna su vermek yoktur” tarzındaki iddiayı nakzeder.

Sonuç olarak gusül abdestinin nasıl alınacağı ve gusülde suyun bedenin nerelerine ulaştırılması gerektiği konusunda Sünnet’e başvurmaktan başka bir yol yoktur. Sünnet ise gusülde ağıza ve buruna su vermek gerektiğini tayin etmektedir. (Mezhepler arasında bunun hükmü konusundaki ihtilaf konu dışı olduğu için burada meselenin sadece mezhepler arasında müşterek olan kısmı söz konusu edilmektedir.)

Söz buraya gelmişken 4/en-Nisâ, 43. ayetteki ilginç bir duruma işaret edelim: Bu ayette şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüp iken de –yolcu olanlar müstesna– gusül abdesti alıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da cinsî münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin.”

Bu ayette, yolculuk halindeyken gusül abdesti almayı gerektiren bir durum yaşayanların, gusül abdesti almayabileceği, bunun yerine teyemmüm ederek namaz kılabileceği zikredilmektedir.

“Kur’an Müslümanlığı” söylemini benimseyenlerin bu ayetten hareketle yolcuyken cünüp oldukları zaman, şartlar ne olursa olsun, mutlaka teyemmüm ederek namaz kılmaları gerekir. Zira Kur’an’ın açık ifadesi bunu gerektirmektedir!

Oysa durumu Sünnet’e havale ettiğimizde şunu görüyoruz: Bu hüküm, yolculuk halinde su bulunmaması, mevcut suyu –olumsuz iklim şartları vs. dolayısıyla– kullanamama hali ya da benzeri bir gerekçeyle gusül abdesti alamayanlara getirilmiş bir ruhsatı ifade etmektedir.

Devam edecek.

Milli Gazete – 13 Nisan 2008