Kaza Namazları

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Haziran 2006, Haziran Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

Soru

Hanefi ve Şafii mezheplerine göre kaza namazlarının hükmü nedir? Kaza namazlarını bitirmeden sünnet veya nafile namaz kılınamaz mı? Bu konu ile ilgili Hanefi ve Şafii mezhep imamları ne söylemişlerdir? Bir de namaza yeni başlamış ve de geç başlamış bir müslümana “önce …. yıllık kaza namazlarını bitirmen lazım” denildiği takdirde o kişi zaten yeni yeni başlayacak olduğu namaz ibadetinden soğumaz mı? Bu ne derece doğru?

Cevap

İlk sorudan başlayalım

  1. Kaza namazı bulunan kimsenin 5 vakit namazın önünden ve arkasından kılınan sünnet (ratibe) namazları kılıp kılmayacağı konusunda Hanefî ve Şafiî mezhepleri farklı görüşler benimsemiştir.

Hanefî mezhebine göre bu durumdaki bir kimsenin sünnet namazları terk etmesi uygun değildir. Hem kazalarını, hem de sünnetleri kılacaktır. Ancak nafile namazlar böyle değildir. Yani nafile namazlarla meşgul olmaktansa, borç olarak zimmetinde durmakta olan namazların kazasını bir an önce yerine getirmesi gerekir.

Şafiî mezhebinde ise kaza borcu bulunan kimsenin, üzerindeki kaza borçlarını bitirene kadar sünnet namazları kılması doğru değildir. Sünnet namazların durumu bu olunca, nafile namazlarla meşguliyeti terk etmesi bu kişiye –Şafiî mezhebine göre– evleviyetle gereklidir.

(Bu konuyla ilgili olarak 11-13 Kasım 2004 tarihlerinde bu köşede yazdığım yazılara bakılabilir. Ayrıca bkz.

http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=258, http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=259)

Burada herkesin kendi özel durumunu dikkate alarak bu mezheplerden birisiyle amel etmesi –Allahu a’lem– en uygun yoldur. Vakit konusunda sıkıntısı olanlar bu meselede Şafiî mezhebinin içtihadıyla amel ederler. Böylece borcu bir an önce ödeyip bitirme konusunda işi daha sıkı tutmuş olurlar. Vakti bol olanlar ise Hanefî mezhebinin içtihadıyla amel ederek bir taraftan kaza borçlarını ödemiş, diğer taraftan da Sünnet namazların sevabından mahrum kalmamış olurlar.

Bu ve benzeri meseleleri gereğinden fazla büyütüp yeni ihtilaf alanları ve ayrılık konuları oluşturmamaya dikkat etmelidir.

  1. Namaza yeni başlamış bir kimse eğer namazın ehemmiyetini bütün ağırlığıyla hissederek başlamış ise, günde 15 dakikasını kaza namazlarına ayırmak onun için bir “yük” değil, “zevk” olacaktır. Hayatî bir eksiğini/hatasını telafi etmek insana niye ağır gelsin ki?

Bu durumdaki kimse, kaza namazlarını kılmayı aksatmamaya elinden geldiğince hassasiyet gösterirse Allah Teala ona bu işi kolaylaştırır. Burada önemli olan, insanımıza “namaz şuuru”nun gereği gibi yerleştirilmesidir.

Namaza yeni başlamış bir kimse eğer “kazaları da kılmalısın” dendiğinde gerçekten namazdan soğuyacak gibi ise, namazı tamamen terk etmesindense bu meselede Şafiî mezhebinin içtihadıyla amel etmesi ve kazalarını bitirene kadar sünnet namazları kılmaması uygun olur.

Vallahu a’lem.

Milli Gazete – 12 Haziran 2006