Kabir Meselesinde İtiraza Cevap-3

Ebubekir Sifil2012, 2012 Yılı, Fıkıh, Gazete Yazıları, Hanefî, Haziran 2012, Haziran 2012 OS, Konularına Göre, Okuyucu Soruları, Vehhabilik

Vehhabilere bakarsanız, mezarların "belki" en fazla yerden bir karış yükseklikte olmasına göz yumulabilir, o kadar. Oysa mezarda yatanın kim olduğunu belirten..

Bu meseleyi hak ettiğinden fazla uzatmak istemediğim için son bir mülahazayla kapatacağım.

“Allahu Teala’nın huzurunda, Resulü’nün s.a.s. hadislerini olduğu gibi alıp uygulayan, veya en azından, uygulayamasa bile, onlara aykırı uygulamaları haram veya mekruh olarak görmeye devam edenler mi kendilerini daha rahat savunabilirler, yoksa, “Hadisler böyleydi ama sonradan bunlar yapıldı, biz de onayladık, bize bu uygulama faydalı göründü” diyenler mi?”

Okuyucu mesajı bu sözlerle sona eriyordu.

Evet aslında mesele bu noktada düğümleniyor. Herkesçe malumdur ki bu algı sadece kabirler meselesine münhasır değil. “Vehhabîler hadisi esas aldığı için diğerlerine göre daha avantajlı, ya da meşruiyet noktasında daha makbul bir noktada duruyor” şeklindeki bu kabul, itikadî meselelerde etkili değil yalnızca, genel olarak din algısında etkili.

Ancak meseleye biraz yakından bakıldığında bu kadar basit olmadığı anlaşılacaktır. Zira herhangi bir konuda sadece hadisin mevcut olması yeterli değil. Daha önce de belirttiğim gibi hadisin “ma’mulun bih” olması gerekir.

Öte yandan hadisin anlaşıma biçimi de en az mevcudiyeti kadar önemli. Siz bir hadisten bir şey anlarsınız, muhatabınız başka bir şey. Burada taraflar birbirini “hadise muhalefet”le değil, olsa olsa “yanlış anlamak”la itham edebilirler.

Kaldı ki burada hadisin bildirdiği hükmün Vehhabîler tarafından “haramlık” olarak takdim edilirken ulema tarafından daha hassas bir taksimat içinde değerlendirildiğini görmüştük. Hatta Vehhabî tavır haramlık noktasında da durmuyor, “şirk” ithamına kadar uzayıp gidiyor.

Ne İmam el-Kevserî’nin bu mesele hakkında yazdıkları, ne de benim yazdıklarım, “Hadis vardı, ama ümmet aksi doğrultuda amel etti,ne yapalım önüne geçemiyoruz…” gibi vakıayı nassın önüne geçiren bir davranış olarak mı algılanmalıdır?

Belki okuyucu nezaketi elden bırakmış olmamak için söylememiş,ama ben söyleyelim: Bu tavır Musa (a.s) şeriatını ve Tevrat ahkâmını Yahudileştiren İsrailoğulları’nın tavrından farklı değil. Bir meselede delaleti ve sübutu kat’î nasslar varken siz bunun aksine hareket ederseniz, heva ve heveslerinizi nassın önüne geçirmiş olursunuz.

Ama insaf ve soğukkanlılıkla baktığımızda kabir meselesinde benim söylediklerimin, vakıanın nassa takdim edilmesi değil, nassın delaletinin tekelci bir yoruma indirgenemeyeceği bağlamında değerlendirilmesi gerektiği kolaylıkla anlaşılacaktır.

Karşı taraf bu anlama biçimine katılmayabilir, bunu yanlış bulabilir; buna son tahlilde bir şey demem. Ama Vehhabîlerin anlama biçimini merkeze alarak beni nassa muhalefetle itham eden yaklaşımı anlamakta zorlanırım.

En iyisini Allah Teala bilir.

9 Haziran 2012 – Milli Gazete