İmanın Anlamı Var Olmanın Anlamıdır-2

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Gazete Yazıları, Nisan 2006, Nisan Ayı 2006 OS, Okuyucu Soruları

İmanın hayatın temel anlamı ve amacı olduğunu kavrayan kişi “sırat-ı müstakim“e adım atmış demektir. Sonrası, “dosdoğru” yolu “dosdoğru” yürümeye kalıyor.

Ne var ki en az birinci merhale kadar dikkat ve hassasiyet isteyen bir aşamadır burası. Efendimiz (s.a.v)’in, “Beni Hûd (suresi) ve kardeşleriihtiyarlattı[1]et-Tirmiz”i, “Tefsîr”, sure: 56 (el-Vâkı’a); el-Hâkim, el-Müstedrek, II, 343 (ez-Zehebî, İmam el-Buhârî’nin şartlarına uyan sahih bir rivayet olduğu … Continue reading buyurduğunu biliyoruz. Yaygın bilgi, Efendimiz (s.a.v)’in, 11/Hûd suresinin 112. ayetinde geçen “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emr-i ilahîsini hakkıyla yerine getirememe endişesiyle ihtiyarladığı tarzında ise de, arz edeceğim nokta, bu bilginin en azından “eksik” olduğunu düşündürmektedir:

Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emr-i ilahîsi sadece 11/Hûd suresinde değil, 42/eş-Şûrâ, 15 ayetinde de geçmektedir. Oysa yukarıda zikrettiğim hadis mealinde üç nokta ile geçtiğim yerde Efendimiz (s.a.v), kendisini ihtiyarlamış hissetmesinin sebebi olarak Hûd, el-Vâkı’a, el-Mürselât, Amme ve Tekvîr surelerinin isimlerini zikretmektedir. Burada eş-Şûrâ suresinden herhangi bir bahis yoktur.

Peki bu neyi gösterir?

Şunu: Efendimiz (s.a.v)’in “beli bükülmüş” hissetmesine sebep olan, mezkûr emrin kendisine taalluk eden yönünden ziyade, kendisiyle birlikte bulunan “tevbe etmişler”in şahsında bütün Ümmet‘e taalluk eden yanı olmalıdır. Elmalılı merhum bu noktaya şöyle dikkat çeker: “Bununla birlikte şunu ihtar etmeliyiz ki, bu ayette Resulullah (s.a.v)’e “Beni ihtiyarlattı” dedirtecek kadar zor gelen taraf, istikamet emrinin, asıl kendisine taalluk eden kısmından ziyade, ümmetine taalluk eden kısmıdır. Zira ayette “Seninle beraber, tevbe edenler de (dosdoğru olsun)” buyuruluyor . Yani şirkten tevbe edip de imanda sana iştirak ederek maiyetinden bulunan her müslüman da senin gibi müstakim olsun…”[2]Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2830.

Yani Efendimiz (s.a.v), dosdoğru olma emrine hakkıyla imtisal edemeyecek olan ümmeti adına, bizler adına kaygılanmış; bu da o Rahmet Peygamberi’nin (salat ve selamların en güzeli O’na) saçını-sakalını ağartmıştır.

Üzerinde bulunmakla şereflendiğimiz “sırat-ı müstakim“e hakkını vermek, bu yol üzerinde “dosdoğru yürümek”le mümkündür demiştim. Bunun ne çetin bir mesele olduğunu anlatan rivayetten hareketle geldiğimiz nokta şunu açık-seçik .bir şekilde önümüze koyuyor: Mü’min olmak, “istikamet“in gereğini hayatın her alanında ortaya koyma sorumluluğudur. Bir başka ifadeyle, yaşadığımız hayatın hiçbir boyutu ve safhası yoktur ki, orası için “Mü’min olmak burada bize herhangi bir sorumluluk yüklemiyor” diyebilelim

Bir önceki yazıda hayatın “rabbanî” tarzda yaşanmasından bahisle, bunun, sadece amel planında değil, algı, tasavvur ve tahayyül planında dahi “mü’min” olmak için vazgeçilmez olduğuna işaret etmiştim. Bunu bize sağlayacak olan hayat kaynağı, Süfyân es-Sevrî‘nin (rh.a) de vurguladığı gibi Sünnet‘tir. Şöyle diyor:

“Amel olmadan söz müstakim olmaz. Söz ve amel niyetsiz istikamet bulmaz. Sünnet’e uygunluk olmadıkça da ne söz, ne amel, ne de niyet istikamete kavuşabilir.”[3]Ebû Nu’aym, Hilyetu’l-Evliyâ, VII, 34.

Devam edecek.

Milli Gazete – 2 Nisan 2006

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 et-Tirmiz”i, “Tefsîr”, sure: 56 (el-Vâkı’a); el-Hâkim, el-Müstedrek, II, 343 (ez-Zehebî, İmam el-Buhârî’nin şartlarına uyan sahih bir rivayet olduğu tesbitinde el-Hâkim’e muvafakat etmiştir); et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VI, 148, XVII, 286, XXII, 123; a.mlf., el-Mu’cemu’l-Evsat, IX, 126 (el-Heysemî, (Mecmau’z-Zevâid, VII, 37), et-Taberânî rivayetinin ravilerinin sahih hadis ravileri olduğunu belirtmiştir)…
2 Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2830.
3 Ebû Nu’aym, Hilyetu’l-Evliyâ, VII, 34.