Elfaz-ı Küfür Meselesi

Ebubekir Sifil2006, 2006 Yılı, Aralık 2006, Aralık Ayı 2006 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları

Soru

Bazı kitaplarda yüzlerce maddelik uzun listeler halinde verilen “Elfaz-ı Küfr” bahsindeki doğru tutum ne olmalıdır. Bendeniz vaktiyle maraz derecesinde bir vesveseyle bu listeleri okuyup dehşetten dehşete sürüklenmiş, her cümlede tehlikeli bir yan görmeye başlamış bir okuyucunuzum. Sonraları bu hal şiddetini kaybettiyse de varlığını sürdürmektedir.

Bu konuda elimden geldiğince hassas davranmaya ve tehlikeli sözleri ve benzerlerini sarfetmemeye çalışıyorum. Bilmeden de olsa böyle bir söz sadır olabilir diye her gün tecdid-i iman duasını okuyorum. (Allahümme inni üridü en üceddidel imane vennikaha tecdiden bi kavli …) Ancak nikâhın tazelenmesi de gerekir mi, ya da ne sıklıkla gerekir ve bu nasıl yapılır bilmiyorum.

Bilmeden yahut şaka ile dahi olsa bu tür sözleri söyleyenler kâfir olur mu? Nikâhları düşer, yaptılarsa Hac ibadetleri iptal olur mu?

Cevap

Daha önce de bu köşede bu konudaki birkaç soruya cevap vermeye çalışmıştım. Meselenin, burada zikredeceğim hususlar dışındaki boyutları için o yazılara bakılmasında fayda var:

www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=215

www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=218

www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=282

Her şeyden önce şu noktada alabildiğine müteyakkız olmak durumundayız: Kişinin fikri neyse zikri de odur. Derunumuzu neye alıştırmışsak azalarımızdan da o sadır olacaktır. Tabiat boşluk kabul etmediği gibi kalp de boşluk kabul etmez. Eğer oraya “nazargâh-ı ilahî” olma vasfıyla bağdaşmayan şeylerin sızmasına müsaade etmişsek, bunun bütün bedenimize ve o arada elbette dilimize de sirayet etmesi kaçınılmaz olacaktır.

Bu sebeple Efendimiz (s.a.v) “Dikkat edin/uyanık olun” ikaz cümlesiyle başlayan bir hadisinde vücudun salah ve fesadının kalbin salah ve fesadıyla doğrudan irtibatlı olduğunu beyan buyurmuştur.

Elbette salah durumunu muhafaza eden bir kalbin dile telkin edeceği şey de ma’ruftan başkası değildir. Böyle bir dilin elfaz-ı küfür ile, ma’siyet ile ne işi olur?!

Şu halde soruda belirtilen vesveselere düşmemek için öncelikle kalbimizi, sonra da dilimizi “olması gereken hal üzere bulunmaya” alıştırmak durumundayız.

Böyle bir gayret içinde bulunan kişiden gayr-i ihtiyari elfaz-ı küfür sadır olur mu? Olabilir. Şu noktalarda dikkatli olmak durumundayız:

– Kişi, herhangi bir azasından bu şekilde gay-i ihtiyari sadır olan herhangi bir ma’siyet sebebiyle sorumlu olmaz. Ancak böyle bir şey vaki olduğunda hemen tevbe-istiğfar etmelidir.

– Böyle bir sözü şaka ile söylemek ile yukarıdaki durum birbirinden tamamen ayrı tutulmalıdır. Birinde ihtiyar/kasıt yokken diğerinde kasdî bir durum vardır. Dolayısıyla, yukarıdaki izahat çerçevesinde sadece elfaz-ı küfürden değil, dil ile işlenen her türlü ma’siyetten –hiçbirini küçümsemeksizin– uzat durmak gerekir.

– Kendisinden böyle bir söz sadır olan kişiyi tekfir etmekten de uzak durulmalıdır. Zira tekfir olgusunun –mutlaka riayet edilmesi gereken– kendine özgü ölçütleri vardır. Bunları gözetmeden hareket edilmesi durumunda herkesin birbirini “kâfir” ilan etmesi gibi bir garabetle karşılaşmak işten değildir.

Milli Gazete – 16 Aralık 2006