Cüzzamlıdan Kaçmak-2

Ebubekir Sifil2009, 2009 Yılı, Ağustos 2009, Ağustos Ayı 2009 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları

Efendimiz (s.a.v)’in, “Cüzzamlıdan, aslandan kaçar gibi kaç” ifadesinin, bulaşıcılığın bizatihi hastalık sebebi olmadığını anlatan rivayet zımnında geçmesi calib-i dikkattir. Şarihlerin üzerinde en fazla durduğu nokta şudur: Efendimiz (s.a.v) bulaşıcılığın olmadığını söylerken, “Allah Teala’nın dilemesi ve izni olmadan” bulaşıcılığın vaki olmayacağını anlatmaktadır. Bulaşıcılık bizatihi hastalık sebebi olsaydı, bulaşıcı hastalığa ilk yakalananın niçin hasta olduğunu açıklamak mümkün olmazdı.

Bu rivayetler arasındaki zahiri tearuzun nasıl giderileceği konusu üzerinde rivayet cihetinden en detaylı şekilde duranlardan birisi İmam et-Taberî’dir. Tehzîbu’l-Âsâr isimli eserinde[1]Müsnedu Alî b. Ebî Tâlib, 1-34. özetle şöyle der: Kimse kimseye, Allah Teala’nın takdir edip yazdığından başka bir tesirde bulunamaz. Hastalıklının sıhhatliye yaklaşması, sağlıklının mutlak surette hastalık kapmasını gerektirmez. Ancak hadiste hastalıklının sağlıklıya yaklaşmaması ve sağlıklının hastalıklıyla yakın bulunmaması emir buyurulduğu içir buna riayet edilir. Sağlıklı bir kimsenin cüzzamlıya yaklaşmamasının emredilmesi, bunun haram olmasından değildir. Bu sakındırma, sağlıklı kişinin bir gün o hastalığa yakalanması durumunda, bunu o hasta kişiden bilmesini engellemeye matuftur. Zira o böyle düşündüğünde, cahiliye döneminde yaygın olan bulaşıcılık, uğursuzluk… gibi inançlara yeniden dönülmüş olacaktır.

Hz. Peygamber (s.a.v)’in, “Cüzzamlıdan, aslandan kaçar gibi kaç” emri ile, cüzamlı kişiyle oturup yemek yemesi arasında bir tezat yoktur. Zira Hz. Peygamber (s.a.v) bize bazen bir şeyi, “mendup kabilinden”, bazen de “bildirme (i’lam), ibaha”… kabilinden emir buyurur. O, bu şekilde bir şeyi önce emreder, sonra da bizzat kendisi o emre aykırılık teşkil eden bir davranışta bulunur ki, bizler o emrin bağlayıcı olmadığını bilelim. Aynı şey, O’nun nehiyleri hususunda da bahis konusudur. O bir şeyi yapmaktan bazen “çirkin bulma” kabilinden, bazen da “te’dip” yollu sakındırır; sonra da bize o sakındırmanın “tahrim” amacı taşımadığını göstermek için bizzat kendisi o fiili işler.

Bulaşıcılığın olmadığını söylediği halde, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, cüzzamlıdan kaçmayı emir buyurmasının izahı da böyledir: O (s.a.v) cüzzamlıdan kaçmayı emir buyururken, onunla yakınlaşan, birlikte yiyip-içen kimse bir gün gelip de cüzzam hastalığına yakalandığında, bunun kendisine o cüzzamlıdan bulaştığını düşünmemesini hedeflemiştir.[2]et-Taberî, a.g.e., 33.

Bu izaha, İbn Hacer’in –ilgili rivayetler arasındaki zahirî işkâlin çözümü hakkında zikrettiği yaklaşımlardan, rivayetlerin arasını bulmayı tercih edenlerin ortaya attığı 5-6 görüşten (izah tarzından) ikincisi olarak– naklettiği şu tesbiti de eklediğimizde mesele daha bir açıklığa kavuşmaktadır. “Cüzzamlıdan, aslandan kaçar gibi kaç” emri; tevekkülü ve yakini zayıf kimselere yöneliktir. Onları cüzzamlıyla yakın olmaktan sakındırmıştır ki, böyle bir yakınlıktan sonra cüzzam hastalığına yakalandıklarında, bulaşıcılığın bizatihi hastalık sebebi olduğuna inanmak suretiyle hak ve hakikatten uzaklaşmasınlar.[3]İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, X, 160.

İlgili rivayetler arasındaki işkâlin çözümü noktasında ulemanın başvurduğu nesh, tercih, cem… gibi izah tarzları ve detaylı değerlendirmeler için İbn Hacer’in, Fethu’l-Bârî’nin muhtelif yerlerinde verdiği izahatın bulunmaz kıymette olduğunu belirtelim.[4]Bkz. Fethu’l-Bârî, X, 158 vd., 242; 252…

Cüzzamlılarla ilgili rivayetler üzerinde dururken, Efendimiz (s.a.v)’in, cüzzamlının incinmesini engelleme tavrını da gözden uzak tutmamak gerekir. Cüzzamlı bir sahabînin bey’at etmek üzere Medine’ye girmesine gerek olmadığını belirtmesi ve kendisinden uzaktan bey’at aldığını söyleyip geldiği yere dönmesini emir buyurması, keza cüzzamlıya uzun süre bakmaktan sakındırması bu doğrultuda okunması gereken rivayetlerdir.

Milli Gazete – 30 Ağustos 2009

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Müsnedu Alî b. Ebî Tâlib, 1-34.
2 et-Taberî, a.g.e., 33.
3 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, X, 160.
4 Bkz. Fethu’l-Bârî, X, 158 vd., 242; 252…