Birkaç Mesele

Ebubekir Sifil2007, 2007 Yılı, Ağustos 2007, Ağustos Ayı 2007 OS, Gazete Yazıları, Okuyucu Soruları

Sahibini sorumluluk altında bırakan birkaç meseleye işaret ettiğim 19 Mayıs 2007 tarihli yazıyı, “Yukarıdaki soruların cevapları mı? Gördüğünüz gibi daha sonraya bırakmak zorundayım” diyerek bitirmiştim. O günden sonra o meselelere değinme imkânı hasıl olmamıştı. Bu yüzden “O soruların cevapları ne olacak?” diye soran okuyucular, benim açımdan bir borcu dile getirmiş oluyorlar. Eh, madem vaat etmişiz, ödemek zorundayız…

Meseleler ve söylenebilecekler şöyle:

  1. Adat halinde oruç tutulur mu?

Bu meseleyi daha önce (13-14-15 Ocak 2007 tarihli yazılarda) detaylı biçimde ele almıştım. Hülasası şu: Adet halindeki hanımların oruç tutabileceğine dair ne Kur’an’da, ne Sünnet’te, ne de ne de bir başka kaynakta hüküm vardır. Tam aksine, Selef’ten halefe tevarüs edegelen icma, ilgili Kur’an ve Sünnet nasslarının, adetli kadının oruç tutamayacağına delalet ettiğini açık biçimde göstermektedir. İcma konusundaki eserlerde, hayızlının namaz ve orucu bırakacağı konusunda icma bulunduğu açıkça belirtilmektedir.

  1. Hz. Peygamber (s.a.v) gelecekten haber verebilir mi?

Hiçbir İslam alimi, Efendimiz (s.a.v)’in, Allah Teala’nın bildirmesi olmaksızın gaybî bilgiye vakıf olabileceğini söylememiştir. Bir başka ifadeyle Efendimiz (s.a.v), gaybı, Allah Teala’nın bildirmesiyle ve O’nun bildirdiği kadarıyla bilir. Peki Allah Teala Efendimiz (s.a.v)’e gaybe dair bilgi iletmiş midir? Bu soruyu Kur’an’a götürdüğümüzde cevabı tartışmasız biçimde “evet” olacaktır. “Allah (siz) mü’minleri bulunduğunuz halde bırakacak değildir. Sonunda pisi temizden ayıracaktır. Bununla birlikte Allah size gaybı bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini seçer. O halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin…” (3/Âl-i İmrân, 179.)

Konuyla ilgili bir diğer ayet de şudur: “O bütün gaybı bilir. Fakat, seçtiği bir elçi müstesna olmak üzere, gaybından kimseyi apaçık haberdar etmez. Çünkü onun önünden ve ardından gözetleyiciler salar.” (72/el-Cinn,26-7.)

Her ne kadar bu iki ayette geçen “elçi” (resul) kelimesi, –melekleri de ihtiva ediyor olması hasebiyle– peygamberlere tahsis edilemez ise de, ayetlerin, gaybı münhasıran meleğe tahsis ettiğini söylemek de doğru değildir. Zira bu en azından iktizanın delaleti, meleğin muttali kılındığı gaybî bilginin, dolaylı biçimde peygamberlere de uzandığını söylemeyi gerekli kılar.

Öte yandan bu iki ayetteki ihbar ve imkân, Hz. Musa-Hızır kıssası (ikisine de selam olsun) ve daha birçok örnekte vuku dairesine geçmekte ve fiiliyata dökülmektedir.

  1. Bile bile terk edilen namazın kazasının olmayacağını söyleyenler[1]İslamoğlu, mezkûr cevabında İbnu’l-Cevzî’nin, İbnTeymiyye’nin hocası olduğu söylemiş ki fahiş bir hatadır. İbnu’l-Cevzî 597/1200 yılında vefat ettiğinde İbn … Continue reading bulunduğu doğrudur. Ancak çoğunluğu teşkil eden ulema, namazın kaza edilebilmesi için amden terk edilmesiyle bir özre mebni terk edilmiş olması arasında bir fark gözetmemiştir. 18 Aralık 2006 tarihli yazıda bu mesele üzerinde durmuştuk.
  2. Hz. İsa (a.s)’ın nüzulü ile ilgili olarak bu köşede hayli yazı kaleme alındığını bilenler biliyor. Konu hakkındaki hadislerin haber-i vahid olduğu, tevile müsait yapıda bulunduğu vb. tarzındaki çarpıtmalar hakkında söylenebilecekler o yazılarda mevcut. Problem, bu ve benzeri meselelere “hangi akıl” ile yaklaştığımızda.

 Milli Gazete – 13 Ağustos 2007

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 İslamoğlu, mezkûr cevabında İbnu’l-Cevzî’nin, İbnTeymiyye’nin hocası olduğu söylemiş ki fahiş bir hatadır. İbnu’l-Cevzî 597/1200 yılında vefat ettiğinde İbn Teymiyye dünyaya bile gelmiş değildi. İbn Teymiyye’nin doğum tarihi 661/1262’dir.