Bediüzzaman ve Risale-i Nur-19

Ebubekir Sifil[dosya], 2011, 2011 Yılı, Bediüzzaman ve Risale-i Nur, Gazete Yazıları, Ocak 2011, Ocak Ayı 2011 OS, Okuyucu Soruları

Bediüzzaman da tıpkı dönemindeki ulemanın çoğunluğu gibi, “hürriyet, adalet, müsavat” sloganları eşliğinde Sultan Abdülhamid aleyhdarlığı yapmayı “İslam’ın gereği” olarak görüyor ve bu çerçevede hareket ediyordu. Bir evvelki yazıda Risale-i Nur’dan naklettiğim pasajlar onun meseleye bakışını kendi ifadeleriyle net biçimde ortaya koymaktadır.

Muhterem Kadir Mısıroğlu bu olayı şöyle veriyor:

“Rahmetli Celâlettin Öktem hocadan dinlediğime nazaran, II. Meşrûtiyet arifesinde İstanbul’a gelen Said-i Nursî merhum o zaman Dârulfünûn’a tahsis edilmiş olan Zeyneb Kâmil Konağı’nda bir konferans vermiş. Bu konferansta Sultan II. Abdülhamid hakkında ileri-geri sözler söylemiş. Ezcümle, Celâl Hoca’nın bizzat işittiğini söylediği şu sözleri sarfetmiş:

“-Sultan tek başına koca bir sarayı işgâl ediyor. Çıksın oradan!.. Ben orayı mektep yapacağım!..”

Daha sonra değerlendirmesini şöyle sürdürüyor muhterem Mısıroğlu:

“Bu ve benzeri sözler yüzünden tımarhâneye sevkedilmişse de doktorlar, “aklında bir noksanlık olmadığını ve sırf görgüsüzlüğü sebebiyle yakışıksız sözler sarfettiğini” söyleyerek O’nu serbest bırakmışlar.

“Bundan sonra Mâbeyn’e gelerek Padişah ile görüşmek istemiş, fakat bütün ısrarlara rağmen belindeki hançeri çıkarmak istemediğinden bu görüşme vâkî olmamıştır…”[1]Bir Mazlum Padişah Sultan II. Abdülhamid, 22-3.

Bediüzzaman merhumun, hakkında konuştuğu kişi “Halife-i Müslimîn”dir. “Son kale”yi muhafaza etmek için bütün varlığıyla hem içerideki hem dışarıdaki muhalifleriyle mücadele etmek zorunda kalan bir padişaha reva görülen muamele elbette bu olmamalıdır.

Bu satırların yazarı, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi merhuma gönülden bağlıdır. Resmine bile her baktığımda derin bir ihtiram kaplar bütün benliğimi. İlmin ve ilim adamının haşmetini, izzetini, heybetini görürüm onda ve titrerim.

Ama ona karşı duyduğum bu derin hürmet ve muhabbet hissi beni adaletle hükmetmekten alıkoymamalıdır diye düşünür ve onun Sultan II. Abdülhamid aleyhdarlığını her seferinde derin bir teessür ve inkisarla hatırlarım. Ve ruhunu teslim etmeden önce hakikati görüp nedamet getirdiği için onun adına hamdeder, şükrederim.

Aynı durum Bediüzzaman merhum için de aynıyla söz konusudur. Benim Mustafa Sabri Efendi merhuma bağlılığımı aynıyla –hatta belki daha fazlasıyla– Bediüzzaman merhum için hissedenler de bir noktayı hatırdan çıkarmamalı: Hakk’ın hatırı her şeyin üstündedir.

Bediüzzaman merhum ahir ömründe nedamet getirmiş ve –yine muhterem Mısıroğlu’nun naklettiği veçhile[2]Bkz. Mısıroğlu, a.e.g., 22.– Sultan II. Abdülhamid’in torunu Nemika Sultan’dan –ki Osman Turan beyin kayınvalidesidir ve hadiseyi muhterem Mısıroğlu, Osman Turan’dan bizzat dinlemiş birisi olarak nakletmektedir– dedesi adına helallık dilemişse, bundan sadece ve sadece hoşnut olunur. Bunu onun için bir “nakisa” gibi değerlendirip böyle bir hadisenin cereyan etmediğini söylemeye kalkışmanın anlamı yoktur. Bunun Bediüzzaman’a da, tarihe de, hakikate de haksızlık olduğunu söylemek durumundayız.

Bediüzzaman merhum da hatasıyla-sevabıyla bir “insan”dır! Onu hayatının her aşamasında ve her yaptığı işte “lâ yuhtî” (hatasız) görmek, her tavır ve davranışının altında bir “hikmet” aramak bizim itikadımızla bağdaşmaz. Efendimiz (s.a.v)’den nakledilen bir rivayet bize bu konuda rehberlik eder: “Bir şeye olan sevgin (seni onun aleyhindeki hakikate karşı) kör ve sağır eder.”[3]Hasen bir rivayettir. Geniş bilgi için bkz. Keşfu’l-Hafâ, II, 79. Bediüzzaman merhum hakkındaki fart-ı muhabbetimiz de bizi onun hakkında kör ve sağır etmemelidir.

Devam edecek.

Milli Gazete – 2 Ocak 2011

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bir Mazlum Padişah Sultan II. Abdülhamid, 22-3.
2 Bkz. Mısıroğlu, a.e.g., 22.
3 Hasen bir rivayettir. Geniş bilgi için bkz. Keşfu’l-Hafâ, II, 79.