Modernizme Kelamî Bakış

Ebubekir Sifil2012, Akaid, Gazete Yazıları, Kelam, Konularına Göre, Modernizm, Şubat 2012, Usul

Salı günü Ankara’daydım. Başlıktaki ifade, orada yaptığım bir sunumun da başlığıydı. Siyasallılar Vakfı’nın davetlisi olarak bence “uzun” bir aradan sonra yeniden Ankara’yı teneffüs etmenin heyecanını yaşadım.

Yaşadığım tek heyecan bu değildi. Uzun yıllarımın geçtiği Keçiören’i tekrar gördüm. Ankara’yı kelimenin tam anlamıyla “esir” almış olan kışı Keçiören’in yokuşlarında bir kere daha yaşadım…

Siyasallılar Vakfı, Ankara’dayken bir süre Akaid dersleri yaptığım bir sıcak adres. Şimdi başta Ömer Faruk Özkan olmak üzere genç, idealist ve daha da önemlisi “müstakim” gençler, kendilerine tevdi edilen bayrağı bir emanet duygusu içinde daha yukarılara taşımanın tatlı heyecanını ve telaşını yaşıyor. Siyasallılar Vakfı’nın onlar vasıtasıyla Ankara’da kalıcı ve düzgün işler yapacağını şimdiden görebiliyorum. Yüce Allah’tan kendilerine muvaffakiyetler temenni ediyorum…

Oradaki konuşmamda da ifade ettiğim gibi, Kelam, Akaid’in mahfazası olarak geçmişte olduğu gibi bugün de hayatî önemi haiz bir ilim dalı. İlahiyat fakültelerindeki Kelam kürsülerinde –tamamında diyemesek de ekseriyetinde– Kelam ilminin mana ve maksadıyla örtüşmeyen yönelimler ağırlıktaysa da, meselenin hassasiyetinin farkında olanlar için Kelam ilmine günümüzde her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunduğu çok açık.

Geçmişte var olmuş Kelam fırkalarıyla Ehl-i Sünnet arasında cereyan etmiş tartışmalardan ilham alarak bugünün kimi tartışma konularına isabetli teşhisler koyabiliriz. Bu bizim için önemli avantajdır. Elbette bunu “kopyala-yapıştır” tarzında yapmayı kasdetmiyorum. Bunu yapacak olan, Kelam ilminin sağladığı formasyondur. Onu edindiğimizde, onu edinen kadrolar yetiştiğinde, günümüzde pek çok insanı fikrî bunalımlara, itikadî çıkmazlara sürükleyen fikir akımları ve ideolojilerin –kendini “müslüman” olarak tarif eden kimi çevrelerin ortaya attığı şüphe ve tereddütler de dahil olmak üzere– tamamı hak ettiği kemiyet ve keyfiyette mukabele görmüş olacak.

Söz gelimi geçmişte Mu’tezile tarafından ortaya atılmış olan “Kur’an’ın mahluk olduğu” iddiası Ehl-i Sünnet tarafından hangi argümanlarla çürütülmüşse, bugün Modernistler tarafından otaya atılan benzer mahiyetteki birtakım iddialar da aynı argümanlar temelinde pekala çürütülebilir.

Geçmişte Ehl-i Sünnet ulema, “Kur’an Kelamullah’tır, mahluk değildir” diyordu, bugünün Ehl-i Sünnet’i de “Kur’an Kelamullah’tır, tarihsel değildir” demelidir. Dolayısıyla geçmişte Kur’an’ın “Kelamullah” olmaklığı hangi argümanlarla “mahluk” olamayacağına” delil kılınıyor idiyse, aynı istidlal tarzı, Kur’an’ın “Kelamullah” olmaklığından hareketle “tarihsel olamayacağı” hakikatini tebellür ettirmek için istihdam edilebilir/edilmelidir.

Bu anlamda Kelam ilminin Ümmet’in istikamet üzere yürümesinde ikamesiz bir yeri vardır. Arap Baharı denilen süreç, İslam Dünyası’nda sadece birtakım umutların, heyecanların karşılığını bulması olarak okunmamalıdır. Bu süreç zaman içinde önümüze son derece çetrefil problemler doğuracaktır. “İslamî” patentli hareketler bugünün dünyasında iktidar olma tecrübesini yaşamaya başladıkça, gerek iç, gerekse dış dinamikler üzerinden “dönüşüm” denen olguyla tanışıyor. Bu gerçek Arap Baharı’nın da yakın vadede kapısını çalacak. Bundan şüpheniz olmasın. İşte o zaman Kelam ilminin oluşturması gereken, ancak onun doldurabileceği boşluklarla yüz yüze geleceğiz.

Bunun tedbirini şimdiden almakta fayda var. Yapılacak iş, İslamî ilimleri ve o cümleden olmak üzere Kelam’ı hakkını vererek öğreten müesseseleri ihya ve tahkim etmektir. 28 Şubat sürecine hazırlıksız yakalandık ve bugünlere savrulduk. Arap Baharı kim bilir kimleri hangi yaban mekânlara savuracak?!..

Milli Gazete – 9 Şubat 2012