Zekâtta Temlik Ve “Sebîlullah” Meselesi-2

Ebubekir Sifil2009, Eylül 2009 OS, Gazete Yazıları

Karaman hocanın “sebîlullah” konusunda neden sadece er-Râzî’nin el-Kaffâl’den –meçhul “bazı fukaha”ya atfen yaptığı– senedsiz nakille yetinmek durumunda bulunduğu şayan-ı dikkattir.

Hoca’nın pek itibar ettiğini bildiğimiz eş-Şevkânî’nin, Fethu’l-Kadîr’de[1]eş-Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, II, 532., Neylu’l-Evtâr’da,[2]Neylu’l-Evtâr, IV, 190-1. es-Seylu’l-Cerrâr”da[3]es-Seylu’l-Cerrâr, II, 59-60., ed-Derâri’l-Mudıyye’de[4]ed-Derâri’l-Mudıyye, I, 218. “sebîlullah”ın çerçevesini hocaya destek teşkil edebilecek şekilde genişletmemiş olması da, el-Kınnevcî’nin bu çerçeveyi hocanın takyidiyle gayri kabil-i telif bir tarzda genişletmiş olması da hocanın istidlal ve istintacına dayanak teşkil etmekten uzak görünüyor.

eş-Şevkânî, tefsirinde (dipnotta belirttiğim yerde) “sebîlullah”ın, gaziler ve sınır boylarında bekleyen murabıtlar olduğu görüşünü “ulemanın ekseriyeti”ne izafeten zikrettikten sonra, İbn Ömer (r.a)’in, bu kelimenin “hacıları ve umrecileri” anlattığını söylediğini, İmam Ahmed ile İshak b. Râhûye’nin de “sebîlullah” tabirinin hacıları da içine aldığı görüşünde olduklarını söyler. Neylu’l-Evtâr’da ise buna delalet eden rivayetleri, bünyelerinde taşıdıkları zaafları da belirterek zikreder.

ed-Derâri’l-Mudıyye’deki tavrı ise daha nettir: Zekâtın sarf yeri olan bahse konu 8 sınıfın tayininde esas olanın “şer’î vasıf” olduğunu, lugavî medlule ise, ancak vasıfta şer’î bir hakikat (anlam) olmadığı takdirde dönüleceğini belirtir. Ulemanın zikrettiği şart ve itibarların şer’an veya lugaten vasıf olabilecek özellikte bulunması halinde, yahut bunu gösteren bir delilin mevcudiyeti durumunda bunların dikkate alınacağını, aksi durumda bunlara itibar edilmeyeceğini söyler. Bu sebeple eş-Şevkânî, “sebîlullah” tabirinin gaza/gaziler dışında sadece hac ve umre yapanlara şamil olduğunu söylemekle yetinmiştir. Zira Neylu’l-Evtâr’da her birinin zaafı hakkında konuşmuş olsa da, bazı rivayetlerde “sebîlullah”ın hac ve umreyi de kapsadığını gösteren rivayetler vardır.

el-Kınnevcî ise “sebîlullah” tabirinin Allah Teala’nın rızasına götüren yolların tümünü ihtiva eden bir çerçeveye sahip olduğunu belirtir.[5]er-Ravdatu’n-Nediyye, (Dâru’l-Cîl), I, 206-7. Buradan, Allah Teala’nın rızasını tahsil amacıyla inzivaya çekilmiş kimselerin bile –zengin olsalar dahi– zekâtın “fî sebîlillah” kaleminden istifade etmeleri gerektiği sonucu çıkmaktadır. Oysa “sebîlullah”ın çerçevesinin bu şekilde genişletilmesi, zekâtın sarf yerleri olarak ilgili ayette “sebîlullah” dışında 7 sınıfın daha zikredilmiş olmasını anlamsızlaştırmaktadır. Bir diğer ifadeyle, şayet “sebîlullah” tabiri bütün hayır çeşitlerini içine alıyorsa, ayette fakirin, miskinin, borçlunun, yolda kalmışın, ğârimin… ayrı ayrı zikredilmiş olmasının izahı ne olabilir? (Bu yaklaşımın eş-Şevkânî’nin yukarıda ed-Derâri’l-Mudıyye’den naklen zikrettiğim tesbitiyle örtüşmediğini de altını çizerek belirtelim.)

Her halukârda pek tutarlı görünmeyen bu istidlal tarzının da hocanın çizdiği çerçeveye oturmadığını belirtmemiz gerekiyor. Ne demişti hoca: “…hedefi İslâm’ın yaşaması, yayılması ve korunması, İslâm yurdunun muhâfazası ve kurtarılması, İslâm’a yönelen her nevi tehlikenin önlenmesi olan askerî, fikrî, siyasî, iktisadî, mücâdele ve faaliyetler…”

Görüldüğü gibi bu çerçeve, münhasıran “İslam’ın yayılması ve müdafaası” şeklinde özetleyebileceğimiz bir amacı ortaya koymaktadır ki, “Bütün hayır çeşitlerini” ihtiva etmediği ortadadır.

Devam edecek.

Milli Gazete – 5 Eylül 2009

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 eş-Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, II, 532.
2 Neylu’l-Evtâr, IV, 190-1.
3 es-Seylu’l-Cerrâr, II, 59-60.
4 ed-Derâri’l-Mudıyye, I, 218.
5 er-Ravdatu’n-Nediyye, (Dâru’l-Cîl), I, 206-7.