Yine Suriye – 3

Ebubekir Sifil2013, Gazete Yazıları, Nisan 2013

  1. “Suriye’de yönetime kaşı ayaklananları Batı silahlandırıyor ve destekliyor” şeklindeki argümana gelince, birkaç kere yazmıştım, tekrar edeyim: Suriye’de bugün yönetime karşı silahlı mücadele veren halk, “Arap Baharı” sürecinin başlangıcında silah kullanmamak için hayli direndi. Sadece Esed yönetiminin yıllardır vaat ettiği reformları hayata geçirmesi talebiyle gösteri yapan insanlar vardı meydanlarda. Ancak yönetimin bu gösterilere mukabelesi kan dökmek şeklinde olunca ve bu tahammül edilemeyecek boyutlara ulaşınca silah kullanmak zorunda kaldılar.

Suriye’de yönetime karşı direnenlerin Batı tarafından silahlandırıldığı meselesine gelince; yönetime karşı mücadele edenlere silah yardımı yaptığı doğru. Ancak silah yardımının bütün gruplara değil. Belli gruplara yapıldığını özellikle belirtmekte fayda var.

Eğer denirse ki: “Bir taraftan Batı’nın Suriye’deki muhalefete silah yardımı yaptığını söylüyorsun, diğer taraftan da bu muhalefetin desteklenmesi gerektiğini söylüyorsun. Bunda bir anormallik yok mu?”

Ben de derim ki: Hayır, bunda bir anormallik yok. Düşünün: Koca bir devlet tankıyla, topuyla üstünüze geliyor. Havadan rast gele şehirleri bombalıyor. Kadın, çocuk, yaşlı demeden bütün bir halkı soykırıma tabi tutuyor. Siz olsanız ne yapardınız? Elbette nereden alabiliyorsanız oradan silah alır, kendinizi müdafaa ederdiniz.

İran Rusya’dan silah alırken doğru yapıyor; ama Suriye halkı nefsi müdafaa için Batı’dan silah alırken yanlış yapıyor öyle mi? Ne yapacaklardı peki? Tanka, topa, uçağa karşı sopayla mı direneceklerdi, İran’a mı yalvaracaklardı?..

  1. “Suriye’de kardeş kardeşi öldürüyor. Bu bir “fitne”dir ve bu fitneye alet olmamak gerekir” şeklindeki söylemin de gerçeğe hiçbir şekilde tekabül etmediğini söylemek durumundayız. Zira Suriye’de kardeş kardeşi katletmiyor; Müslümanlık iddiası İmamiyye Şiası’nın kaynaklarınca bile itibara alınmamış heretik bir grubun Müslümanlara karşı uygulamaya koyduğu bir “soykırım süreci” yaşanıyor. el-Butî’nin ve “müftü” Hassun’un, eli kanlı Nusayri katillere yönelik saçma sapan nitelemelerinin elbette hiçbir önemi ve gerçekliği yok.

Bütün bunlar bir yana, halkına böyle bir soykırım uygulayan yönetimin “sünni” tandanslı olması da bir şeyi değiştirmezdi.  Zira böyle bir barbarlığın Sünnilikle en küçük bir irtibatı söz konusu edilemez. Orada sergilenen o vahşet manzaralarının altına imza atanlar kendilerini “sünni” olarak dahi ifade etmiş olsalardı, ben yine sesimi yükseltirdim. Kadınlara, hatta çocuklara tecavüz eden, insanları diri diri yakan, diri diri toprağa gömen, Müslümanların mukaddes mekânlarına, evlerine, mahremlerine karşı işlenebilecek en saygısız ve vahşice cürümleri işleyenlerin bırakın şünniliğini-şiiliğini, “insanlığı” tartışmalıdır!

Dolayısıyla hadisenin adını iyi koyalım: Bu, Nusyri Esed yönetiminin, İmami İran yönetiminin limitsiz desteğiyle acımasızca yürüttüğü bir “soykırım”dır. Bosna savaşında Sırpların Boşnaklara nasıl muamele ettiği hala hafızalardadır. O neyse, bu da odur!

Bu itibarla Suriye’de olup bitenler konusunda “taraf olmak” değil, “tarafsız kalmak” fitnedir! Zira geldiğimiz noktada “tarafsızlık” diye bir şey söz konusu olamaz. Ben tarafsız kalıyorum dediğiniz anda, istemeden de olsa, dolaylı da olsa oradaki soykırıma destek sağlanmış olacaktır…

Milli Gazete – 9 Nisan 2013