Modern bir durum olarak bize kendisini dayatan “diyalog” vakıası, zemin teşkil ettiği birçok oluşum dolayısıyla –hiç şüpheniz olmasın– daha uzun zaman kendisinden söz ettirecek.
Diyalog faaliyetlerini yürütenler, sürece katılışlarının gerekçesini açıklarken özetle şu hususların altını çiziyor: Dünyanın yaşadığı yeni durum, yani küreselleşme, problemlerin de küreselleşmesini getirdi. Küresel problemler insanlığın tamamını tehdit etmekte, dolayısıyla mümkün en geniş katılımlı çözüm arayışlarını zorunlu kılmaktadır. Gerisini biliyorsunuz: Terör, savaş, uyuşturucu kullanımı, ahlakî çöküntü, insan hakları ihlalleri… vs.
Buraya kadar anlaşılmayan bir şey yok. … Devamını Oku
Akidenin Muhafazası ve Diyalog
Muvahhid İsevîliğin Hristiyanlığa dönüştürülmesi sürecini açıklamak üzere geliştirilen bir izah tarzı var: “Eski Ahit“te (Mezmurlar, 2/7; II. Samuel, 7/14) kullanılan bir tabir olarak “Tanrı oğlu“, “Tanrı’nın seçkini” anlamındadır. Yani Allah Teala‘ya –haşa– “babalık”, herhangi bir mahluka da O’nun “oğulluğu” ünvanının verilmesi Yahudiler‘in yabancısı olduğu bir durum değildi; hatta bizzat onlar tarafından başvurulan bir anlatım biçimiydi.
Bu tabir İnciller‘de (özellikle “Sinoptikler” denen ve Matta, Markos ve Luka‘ya izafe edilen İnciller‘de) de görülür ve aynı anlamdadır. Hatta sadece Hz. İsa … Devamını Oku
“Kitab”ın Muhafazası
Ehl-i Kitab‘ın kendilerine indirilen kitapları tahrifi ne suretle olmuştur? Konuyla ilgili İslamî kaynaklar bu ameliyenin birkaç şekilde meydana geldiğini belirtir: Kelimelerin/sözlerin yerini/bağlamını değiştirmek, metni eksiltmek veya artırmak, yorum/tefsir suretiyle muradı saptırmak… vb.
İkinci soru: Muharriflerin (tahrif edicilerin) bütün bu tahrif çeşitlerini uygulamaya koyması nasıl mümkün olmuştur? Bu soru “en az” ilki kadar önemlidir ve fakat önemiyle mütenasip bir ilgiye mazhar olmamış gibidir. Birçok uzanımı bulunan bu meseleyle ilgili olarak burada sadece birkaç noktaya dikkat çekeceğim.
Kur’an’ın Allah Teala tarafından … Devamını Oku
Ne Alaka?!
11 Eylül hadisesinden sonra yaşanmaya başladığına inanmamız istenen süreçte Batılılar‘ın parmağı “kötü” olarak kimi işaret ediyor? Bu sorunun cevabını bizden birilerinin Seyyid Kutup, Mevdudi, hatta İbn Teymiyye olarak tesbit etmesi doğrusu oldukça yadırgatıcı. Aynı derecede yadırgatıcı bir başka husus da, bu isimlerin bir desenin motifleri gibi uyumlu ve aynı kalıpta değerlendirilebilecek kadar benzeşen kimseler olarak telakki edilmesi…
İbn Teymiyye Moğol istilasına karşı direniş “başlatan” kişi olarak tesbit edilebilir mi? Ya da mevzu-i bahsimizde Seyyid Kutub‘u önemli kılan, İslam‘ı … Devamını Oku
Hz. İsa (as) Üzerine
Ülkemizde Dinler Tarihi, özellikle de Hristiyanlık Tarihi konusunda kaleme alınmış ya da tercüme edilmiş eserlerin büyük çoğunluğunda Hz. İsa (a.s) konusunda eni-konu bir “dil” sıkıntısı yaşandığı göze çarpıyor. “Yabancı dil”den bahsetmiyorum; konuyla ilgili son dönem çalışmaları büyük ölçüde bu sorunu aşmış görünüyor. Kasdettiğim, “ifade” arızası.
Elbette “zarf”taki bu arıza, “mazruf”ta da doğru olmayan bir şeyler bulunduğunun göstergesi. “Mazruf”taki problem de büyük ihtimalle yabancı dillerdeki Hz. İsa çalışmalarından kaynaklanıyor.
Bu arızalardan birisi, Hz. İsa (‘a.s)’ın bir “Yahudi” olarak dünyaya geldiğinin … Devamını Oku
Çeşitleme
Harun Yahya (Adnan Oktar hoca)’nın inisiyatifinde yürütülen çalışmalar gittikçe geniş bir yelpazeye dağılarak genişliyor. İ. Tuncer kardeşim geçenlerde “Evrim Aldatmacası” ile “Hayatın Gerçek Kökeni” isimli kitapların ilaveli yeni baskıları ile “İlmî Mercek” ve “Türk-İslam Birliği” dergilerinin yeni sayılarını –”Ahir zaman“la ilgili iki kitapçıkla birlikte– gönderme lütfunda bulundu. Kendisine ve emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Gerek basılı yayınlardaki görsellikle, gerekse CD’lerin görsel imkânlarıyla desteklenen anlatım tekniği bu yayınlara gerçekten ayrı bir karakter veriyor. Öte yandan basılı ve görsel yayınlarının belli … Devamını Oku
İmam-ı Rabbani
Modern zamanlarda “suyu çıkarılan” kavramlardan biri “tecdid/yenileme.” En kötüsü de, aslında kendileri başlı başına birer tartışma konusu olan “zamanın değişmesi”, “ihtiyaçların farklılaşması”, “kadimin eskimişliği”… vb. tezleri birer “kaziyye-i muhkeme” gibi takdim edip “tecdid/yenileme” adına olmadık işler yapılmasına galiba yavaş yavaş alışıyor oluşumuz. Aslında gerçek anlamda bir “tecdid“, belki de önce bu tür “sahte tecdid” faaliyetlerinin önünü almakla mümkün olacaktır…
İmam-ı Rabbani‘nin, hadiste “her yüz yılın başında” geleceği bildirilen müceddid(ler) gibi sadece “yüz yılın” değil, “(ikinci) bin yılın” müceddidi … Devamını Oku
Azınlık Fıkhı – 4
Prof. Dr. Tâhâ Câbir el-Alevânî, “Geleneksel Fıkıh aşılmalıdır” tezine gerekçe yaptığı ikinci grup tesbiti “tahkik-i menat” başlığı altında topluyor. Burada 7 madde halinde söyledikleri, “bugün geçmişten farklıdır” cümlesiyle özetlenebilecek şeyler. Hal-i hazır durumu mutlaklaştırıp ona uygun Fıkıh/fetva üretmek olarak özetlenebilecek bakış açısıyla, özellikle 7. maddede, bugünküne benzer diyebileceğimiz durumlar hakkında geçmişte verilmiş “adem-i cevaz” muhtevalı fetva ve çalışmalara atıf yapılıyor ve yazıya temel karakterini veren yaklaşım ortaya konuyor: “… Bu yüzyılın başında Cezayir ulemasının Fransız vatandaşlığına geçmenin … Devamını Oku
Azınlık Fıkhı-2
Prof. Dr. Tâhâ Câbir el-Alevânî‘nin “Azınlık Fıkhı” başlığı altında serd ettiği mütalaalar hakkında söylemek istediklerimi maddeler halinde sıralayayım:
Gayrimüslim ülkelerde “azınlık” durumunda yaşayan Müslümanlar‘ın problemleri hakkında şu ana kadar kayda değer çözümler üretilemediği bir vakıa. Onların durumunun, “İslam ülkesi” olarak anılan coğrafyalarda yaşayanlardan daha öncelikli çözümler beklediği de öyle. Ancak bu, sorunun, onlara özgü farklı bir “Fıkıh kategorisi” ihdası ile çözülmesi girişimi için uygun bir zemin/gerekçe midir?
Eğer el-Alevânî ve onun gibi düşünenler nezdinde Fıkıh genel olarak “sorun çözücü” … Devamını Oku
Azınlık Fıkhı-3
el-Alevânî, makalesini esas olarak “Azınlık Fıkhı” mefhumu üzerine kurgulamış ise de, ilerleyen sayfalarda asıl maksada gelmekte ve “geleneksel fıkhın aşılması” söylemi ile birlikte çerçeve birden genişlemekte. “Geleneksel Fıkh”ın niçin aşılması gerektiğini, biri “metodoloji“yle, diğeri “tahkik-i menat“la ilgili olmak üzere iki grup tesbite dayandıran el-Alevânî, ilk grupla (metodolojik sebepler) ilgili olarak özetle şöyle diyor:
Eski fakihlerden bir kısmı iyi bir kaynak metodolojisi oluşturamamıştır.
Bu konuda söyledikleri “eski fakihlerden bir kısmı”nı hedeflediği için tartışma dışıdır ve esasen konunun aslına taalluk etmemektedir.
Önemli … Devamını Oku