İmam-ı Rabbani

Ebubekir Sifil2005, Gazete Yazıları, Temmuz 2005

Modern zamanlarda “suyu çıkarılan” kavramlardan biri “tecdid/yenileme.” En kötüsü de, aslında kendileri başlı başına birer tartışma konusu olan “zamanın değişmesi”, “ihtiyaçların farklılaşması”, “kadimin eskimişliği”… vb. tezleri birer “kaziyye-i muhkeme” gibi takdim edip “tecdid/yenileme” adına olmadık işler yapılmasına galiba yavaş yavaş alışıyor oluşumuz. Aslında gerçek anlamda bir “tecdid“, belki de önce bu tür “sahte tecdid” faaliyetlerinin önünü almakla mümkün olacaktır…

İmam-ı Rabbani‘nin, hadiste “her yüz yılın başında” geleceği bildirilen müceddid(ler) gibi sadece “yüz yılın” değil, “(ikinci) bin yılın” müceddidi olması şüphesiz farklı bir durumdur ve onu “müceddid” yapan şeyin bin yıl ötesine uzanacak önem, değer ve etkisiyle açıklanmalıdır. Bu da hiç şüphesiz İmam-ı Rabbani‘nin tecdid faaliyetinin “çok yönlü” olmasıyla doğrudan ilişkilidir.

Ebu’l-Hasan en-Nedvî merhum bu noktada ileri sürülen görüşleri şöyle özetler:

  1. Hindistan‘ı İslam adına ikinci kere fethedip Brahmanizm‘in, Hinduizm‘in ve Ekber Şah‘ın “Din-i İlahî“sinin tasallutundan kurtarması.
  2. ŞeriatTarikat ilişkisini olması gereken noktaya çekerek dengeye oturtmuş olması.
  3. Vahdet-i Vücud görüşünü Vahdet-i Şuhud noktasına çekerek bu noktadaki aşırılığın önünü alması.

Kanaatimce onun “müceddid-i elf-i sanî” ünvanına mazhariyetinde bu hususları ayrı ayrı değil, topluca değerlendirmeye almak daha doğrudur. Aslında onun tecdidini yaşadığı ülkenin ve dönemin sınırlarının ötesine taşıyarak abideleştiren şeyi, yukarıdaki maddelerde zikredilen hususları da kapsayacak şekilde şöyle ifade edebiliriz: Ehl-i Sünnet çizgiye yaptığı güçlü vurgu, bu vurguyu ayakları yere basan uygulama ve yönlendirmelerle pratize ve Şeriat-Tarikat ilişkisini de bu çerçevede olması gereken noktaya irca etmesi ki Dr. Necdet Tosun da bu noktaya dikkat çekmektedir.

Onun diri ve diriltici soluğu mesafeler ve çağlar ötesinden bugüne, buraya ve başka yerlere hâlâ son derece etkin bir şekilde ulaşıyorsa, başta “Mektubat” olmak üzere diğer eserlerindeki istikamet, berraklık ve berekettendir. İmam-ı Rabbani‘nin eserlerinden azami istifadenin ise, onun hakkında yapılmış yetkin araştırmalara müracaatla bir “ön hazırlık” safhasına muhtaç bulunduğu açıktır.

Mektubat“ın yeni çevirisinin ardından, çeviriyi yapan Daru’l-Hikme‘deki ekibin “İmam Rabbani’yi Anlamaya Doğru”, “İmam-ı Rabbani’nin Şahsiyeti, Görüşleri, Tecdidi ve Mektubat Okumaları İçin Bir Yöntem Denemesi” (Talha Hakan Alp) ve “İmam-ı Rabbani Ahmed Faruk es-Serhendî: Hayatı ve Davetçi Kişiliği” (Ömer Faruk Tokat) başlıklı makaleleriyle de (http://www.darulhikme.org.tr/makale/index.htm) böyle bir faaliyet gerçekleştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

İmam-ı Rabbani üzerine son günlerde yayımlanan iki kitabı da burada anmak gerekiyor. Yukarıda işaret ettiğim bu çalışmalardan ilki, Ebu’l-Hasan en-Nedvî merhuma ait ve Kayıhan tarafından neşredildi. 429 sayfalık hacmiyle, konuyla ilgili dilimizde mevcut en hacimli çalışma olsa gerek.

İkincisi ise –daha önce “Bahaeddin Nakşbend” isimli çalışmasıyla bu köşeye konuk olan– Dr. Necdet Tosun‘a ait. (İnsan yay.)

Yazın “ağır çekim ilerleyen” zamanını dolduracak iki önemli çalışma…

Milli Gazete – 30 Temmuz 2005