Daha önce bu köşede, Malezya’da doktora yapan Serdar Demirel kardeşimden bahsetmiştim. Türkiye’de yayımlanmakta olan bir dergiye gönderdiği bir yazıyı bana da gönderme inceliğini göstermiş. Nefis tesbitler içeren bu yazının bir kısmını –birkaç küçük tasarrufla– sizinle paylaşmak istedim. Buyrun:
“Son dönemde en çok kullanılan kavramların başında –tabii ki terör, terörizm ve teröristten sonra– “globalizm” gelmektedir. Bu kavramlar sadece masum birkaç harfin bir araya gelmesinden ibaret değillerdir.
“Acizâne kanaatime göre, globalizm –küreselleşme– postmodernizmi ifade etmekte; yani, içinde bulunduğumuz tarihî dönemin, gerek siyasi gerek ictimai gerekse kültürel fotoğrafını çekmektedir, nötrdür. Ancak; “globalization” (küreselleştirme) kavramı içerik olarak son derece kalleştir; işgal ve sömürünün vardığı en son tarihsel merhaleyi ifade eder. “Öteki”ne vurgu yaparken “ötekiler”in yok edildiği, çok kültürlülüğü öne çıkarırken diğer kültürlerin posasının çıkarıldığı, “hakikat birden fazladır”ı sloganlaştırırken kendi hakikatini tek hakikat olarak etiketleyip bunun dayatıldığı, postmodern kültürün bütün yerküreye cebren ve hile ile dominant kılma siyasi projesine dönüştürüldüğü, albenisi olan kaypak bir kavramdır.
“Dünya Müslümanları tarihin vardağı bu merhaleye –adını ne korsanız koyun– müdahele edecekse eğer, bu merhalenin ruhu, dinamikleri, gidişatı, sunduğu imkânlar ve handikapları hakkında son derece titiz analizler yapmak, dini geleneğinin doku yapısında olan “özümseme” ve “ifraz” mekanizmalarını harekete geçirmek zorundadır:
“Bu, aynı zamanda mü’minlerin yaşadıkları çağlarda var olan dünya görüşlerine, kültürlerine ve hakim ilmî anlayışlarına da tatbik edilecek ölçüdür. Dışarıdan gelecek herhangi bir unsur mezkûr ölçüye vurulacak ve eğer İslam Bünyesi’ne aykırılık arzetmiyorsa, dönüştürülebilirse, özümsenerek içselleştirilecektir. Yok, eğer aykırılık arzediyorsa bünye dışında tutulacaktır. İfade etmeye çalıştığımız “özümseme” ve “ifraz” ameliyesinin hayatî önemine dair bir misal arzetmek sanırım yararlı olur:
“Kadim Yunan felsefesinin materyalist damarının tanrıtanımaz temeli “atomcu teori”ye (nazariyyetu’z-zerre) dayanıyordu. Bu teori inananlara ciddi sıkıntılar yaşatmış, ilhad hareketlerinin temel dayanağı olarak problemli bir alan oluşturmuştur. Kelam İlmi burada devreye girmiş, “dönüştürme ve özümseme” sistematiği ile bu teoriyi Yüce Allah’ın varlığına delalet eden güçlü bir hüccete dönüştürmüş, tanrıtanımaz dalgayı kırarak dinin önünü açmıştır. Buna dair bir çok örnek vardır. Müslümanlar mezkûr geleneğin devamı olmak, “dönüştürme ve özümseme” ile “ifraz” sistematiğini özgüvenle işletmeliler…”
Serdar kardeşimin isabetle parmak bastığı bu gerçek, ne yazık ki Müslümanlar’ın gündeminde henüz hakettiği mevkiyi alabilmiş değil. Çünkü Müslümanlar henüz karşı karşıya oldukları problemin derinlik ve azametinin farkında değil. “Özümseme” ve “ifraz” mekanizmalarını “keşfetmek” ve “işletmek”, herşeyden önce fikrî derinlik ve “medeniyet ufku” ister.
8 Ağustos 2002 – Milli Gazete