Nûh b. Ebî Meryem-2

Ebubekir Sifil2003, Gazete Yazıları, Temmuz 2003

Nûh el-Câmi’ olarak da anılan Ebû Isme Nûh b. Ebî Meryem hakkında merhum Ahmed Naim ve Kâmil Miras‘ın verdiği kısa malumat bile aslında bu zatın bir “taassub”a kurban gittiği konusunda tatminkâr açıklamaları havi iken, aynı taassubu farklı bir zeminde ve katmerli bir şekilde sürdürme kararlılığında olan Y.N. Öztürk için elbette bu zat, saf dışı bırakılması gereken bir “yalancı” ve “sahtekâr” olacaktır.

Öztürk‘ün iddiasının şu noktalarda toplandığını görüyoruz:

  1. Nûh b. Ebî Meryem, Kur’an‘ın faziletleri hakkında Hz. Peygamber (s.a.v)’in ağzından hadis uydurmuştur.
  2. Bu zat, bu konuda hadis uydurduğunu bizzat itiraf etmiştir.
  3. Onun “hadis uydurucusu” olduğu konusunda ittifak vardır.

Şimdi bu iddiaları aynı sırayla ele alalım:

  1. Bu zatın Kur’an‘ın faziletleri konusunda hadis uydurduğunu söyleyenlerin elinde bir tek rivayet vardır. el-Hâkim‘in el-İklîl‘de (22) naklettiğine göre Ebû Ammâr el-Mervezî şöyle demiştir: “Ebû Isme’ye, “İkrime, İbn Abbâs’tan…” şeklindeki senetle Kur’an’ın faziletlerini sure sure anlatan bu rivayete İkrime’nin arkadaşlarında rastlanmadığı halde sen, onu nereden aldın?” diye soruldu. O da cevaben, “İnsanların, Kur’an’dan yüz çevirip Ebû Hanîfe’nin fıkhı ve Muhammed b. İshâk’ın (Tecrîd mukaddimesinde (285) hatalı olarak “Ebû İshak”) megazisi ile iştigal ettiğini gördüm. Bunun üzerine ben de Allah rızası için bu hadisi uydurdum” dedi.”

el-Medhal‘in matbu nüshasında bu rivayetin birkaç noktada teknik hata ihtiva ettiğini belirleyen merhum Abdülfettâh Ebû Gudde‘nin, Hadis ilmine yaptığı unutulmaz hizmetler meyanında Nûh b. Ebî Meryem hakkında en duyurucu tahkikatı yapan kişi olarak da anılması bir ilim ve vefa borcudur. Merhumun bu çalışmasının, okuduğunuz seri yazının belkemiğini oluşturduğunu belirterek devam edelim.

  1. Yukarıdaki rivayette ravi Ebû Ammâr‘ın “… diye soruldu” tarzındaki ifadesi, teknik olarak bu rivayetin senedinde “inkıta” (kopukluk) olduğunu gösterir. Bu da bu rivayete güvenilemeyeceğinin en önemli göstergelerinden birisidir. Zira o soruyu Nûh b. Ebî Meryem‘e soran kişinin kimliği belli değildir.
  2. Mezkûr Ebû Ammâr‘ın bizzat kendisi de “meçhul” (tanınmayan) ravilerdendir. Eğer bu zat başta el-Buhârî ve Müslim olmak üzere birçok büyük Hadis imamının rivayetini kabul ettiği, 244/858 yılında vefat etmiş olan Ebû Ammâr el-Hüseyin b. Hureys ise, 173/789 yılında vefat etmiş olan Nûh b. Ebî Meryem ile görüşmüş olması mümkün görünmemektedir. Eğer o değilse, dediğim gibi bu zat tanınmayan birisidir.
  3. Öztürk‘ün, Nûh b. Ebî Meryem hakkında, “Yani bu kişi, hadis adı altında Hz. Peygamber’e yalan isnat etmekle ünlü bir sahtekârdır” dediğini bir önceki yazıda görmüştük. Bu fahiş bir hatadır. Zira Nûh b. Ebî Meryem‘in Kur’an‘ın faziletleri hakkında rivayet uydurduğu –bilfarz– kabul edilse bile, uydurmanın, Hz. Peygamber (s.a.v)’e değil, İbn Abbâs (r.a)’a isnat edildiğini söylememiz gerekiyor. Zira Nûh b. Ebî Meryem‘i itham eden nakilde, uydurulan rivayetin Hz. Peygamber (s.a.v)’e değil, İbn Abbâs (r.a)’a dayandırıldığı söylenmektedir. (Devam edecek)

Milli Gazete – 15 Temmuz 2003