Müslümanlık ve “İlerleme”

Ebubekir Sifil2007, Gazete Yazıları, Mart 2007

Bir soru: “İlerleme”, “gelişme”, “kalkınma”, “sanayileşme” ve benzeri büyülü kavramların, genel olarak Protestan coğrafyalarda ve Protestan ya da “din”e mesafeli isimler eliyle üretilerek hayatın temeline yerleştirilmesi tesadüf müdür? Hristiyanlık’ta Protestanlık’la birlikte meydana gelen “yırtılma”, sadece “dinî özgürlükler” konusunda önemli kazanımları değil, aynı zamanda “Kilise (bu kelime İslam’ı reforme etmek isteyenlerce “din” olarak tercüme edilir) karşısında özgürleşme” olgusunu da getirmiştir. Yeni süreçte artık ne manastır, ne de hangi anlamda olursa olsun “zühd” vardır! Yeni “dindar” tipi artık hayatın içindedir; hatta “çoğulcu” ve “laik” olarak hayatın içindedir! Protestanlık ile Kapitalizm arasındaki ilişkiyi irdeleyen Weber de aynı noktanın altını çizer: Protestanlık, “kazanma”yı, psikolojik olarak geleneksel ahlakın yasaklarından!! kurtarmış, kazanç mücadelesinin zincirlerini kopartıp bunu yalnız yasal hale getirmekle kalmamış, ayrıca doğrudan doğruya Tanrı’nın isteği olarak görmüştür![1]Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, 141. Dolayısıyla “kalkınma” ve sair kavramlar ile hem Protestanlık hem Aydınlanma için vazgeçilmez olan “rasyonalite” (aklın her şeyi belirleyici konuma taşınması) arasında kopmaz bir ilişki vardır ve “skolastik” kelimesinin temsil ve ifade ettiği anlam dünyasında ne “rasyonalite”ye, dolayısıyla ne de “kalkınma” ve diğerlerine yer vardır!

“Gelişme” sürecinin öncelikle İngiltere, Almanya, Hollanda, Fransa… gibi Reformist hareketin önemli mücadele alanlarını teşkil eden ülkelerde gözlemlenmesinin sebebi budur. Sabri F. Ülgener bu noktayı şöyle tesbit eder: “Batı’da reform adı verilen dinî yenileşme hareketlerinin ardında Kalvinizm ve Püritenizm ile Kapitalizm arasında çok sıkı münasebetler bulunmaktadır.”[2]Ülgener, Darlık Buhranları ve İslam İktisat Siyaseti, 28. Weber’in tesbitine göre sermaye sahipleri ve işverenler, hatta işçi sınıfının eğitim görmüş yüksek tabakası, özellikle çağdaş iş kollarında yüksek düzeyde teknik ya da ticari eğitim görmüş personel Protestan özelliklere sahiptir.[3]Weber, 27.

İkinci soru: İlk soruda sıralanan kavramların ifade ettiği süreçlerin gerek fikrî, gerekse fiilî olarak “sömürge” olgusunu insanlığın hayatına sokmuş bulunan Batılı ülkelerde gerçekleşmiş olması tesadüf müdür? Sömürge edinme olgusu ile Protestanlık ya da rasyonalite arasında nasıl bir ilişki vardır?

Bu iki soruyu atlayarak “İslam ülkeleri niçin geri kaldı?” sorusunu dile dolamak ya “kolaycılık” ya da “cambaza bak”tan başkası değildir…

Kömürün, petrolün ve sair fosil yakıtların emrimize musahhar kılınan[4]31/Lokmân, 20; 45/el-Câsiye, 13.nimetler cümlesinden olduğunu, dolayısıyla bunları kullanarak “kalkınma” denen şeyi gerçekleştirmenin boynumuzun borcu olduğunu söyleyip durduk yıllarca.

Gazeteler, haber bültenleri, bilimsel araştırmalar, BM raporları… vs. küresel ısınmadan söz etmediğimiz tek gün yok artık ve konunun ilgililerinin ortaklaşa dile getirdikleri nokta şu: Fosil yakıtlardan bir an önce vaz geçmeliyiz. Zira fosil yakıtlar uzayı kirleten en önemli etken. Ozon tabakasının yırtılması ve buna dayalı küresel ısınma bundan. Küresel ısınma bu ivmeyle devam eder ve dünya iki derece daha ısınırsa, geri dönüşü olmayan noktaya gelmiş olacağız.

Toparladığımızda önümüze çıkan resim iki boyutlu:

  1. Kalkınmanın iki önemli unsuru var: Ne pahasına olursa olsun –kendin için– kazanma anlayışının önünde engel teşkil eden Din’i reforme etmek ve sömürü!
  2. Kalkınmanın vazgeçilmez sonucu: Küresel ısınma ve sadece kimi bitki ve hayvan türlerinin değil, aynı zamanda insanlığın da felaketi!

Milli Gazete – 3 Mart 2007

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, 141.
2 Ülgener, Darlık Buhranları ve İslam İktisat Siyaseti, 28.
3 Weber, 27.
4 31/Lokmân, 20; 45/el-Câsiye, 13.