Musa Carullah’ın Bazı Görüşleri

Ebubekir Sifil2004, Gazete Yazıları, Mayıs 2004

Ülkemizde Musa Carullah Bigiyef hakkında çok fazla çalışma mevcut değil. Doç. Dr. Mehmet Görmez‘in Diyanet Vakfı tarafından neşredilen “Musa Carullah Bigiyef“i, derli-toplu malumat ihtiva etmesi bakımından ayrı bir yere sahip.

Bigiyef‘in görüşlerini, Görmez‘in bu çalışmasından sonra –yine onun önayaklığında– yayımlanmaya başlayan eserlerinde izleme imkânı bulabiliyoruz. Oldukça geniş bir yelpazede fikir üretmiş ve eser vermiş olan Bigiyef, İdil-Ural bölgesi “yenileşme” hareketinin temsilcileri arasında farklı bir yerde duruyor.

Batı taklitçisi reformist/modernist çizgiye tam anlamıyla oturan İsmail Gaspıralı, Alimcan Bârûdî, Ziyâeddîn Kemâlî… gibi isimler yanında, merkeze nisbeten daha yakın duran Abdünnâsır Kursavî, Şihâbuddîn Mercânî, Rızâeddîn b. Fahreddîn gibi isimlerle hemen hemen aynı çizgiyi paylaşır Bigiyef.

Kur’an ve Sünnet‘e dönülerek içtihad yapılması gerektiği temel fikrinden hareketle taklidi şiddetle reddeden Bigiyef‘in fikrî yapısı, “yenilikçi” yaklaşımın temel karakterine uygun olarak “eklektik” bir yapı arz eder çoğu zaman. Mustafa Sabri Efendi‘nin “Yeni İslam Müçtehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi” adlı meşhur reddiyesindeki sert tenkitlere maruz kalan “Rahmet-i İlahiye Bürhanları” adlı kitabında cehennem hayatının son bulacağını iddia ederken birbirine zıt iki kutbun, Muhyiddîn İbn Arabî ile İbn Teymiyye‘nin görüşlerine yaslanması bunun en tipik örneğidir.

Kimi meselelerde Müçtehid İmamlar‘ın içtihadlarına, hatta İcma’a muhalefet ettiğini açıkça ifade etmekle birlikte, Fıkıh ve fukahaya, hatta taklid ehline hürmet gösterilmesi gerektiğini savunmaktan da geri durmaz. Ancak ne hikmetse Kelam alimleri, İslam dışındaki sair dinlere bile hoşgörüyle yaklaşan Bigiyef‘in bu “engin” hoşgörüsüne ve hüsn-ü kabulüne bir türlü mazhariyet kesb edememiştir!

Söz gelimi Hz. Peygamber (s.a.v)’in ebeveyninin itikadî durumunu tartışırken, sanki konu hakkında olumsuz görüş beyan edenler sadece Kelam alimleriymiş gibi, var gücüyle onlara yüklenir ve kendilerini “edepsizlik”le suçlar.

Ona göre Kelamcılar, dinî delilleri kendi hevalarına tabi kılmış, önce ortaya bir iddia atmış, sonra da onu desteklemek için gerektiğinde nassları tahrif etme pahasına tevil yoluna gitmişlerdir! Yine bu cümleden olarak Bigiyef‘e göre Hz. İsa (a.s)’ın nüzulü, deccalın zuhuru… gibi meseleleri itikat sahasına sokmak isabetli değildir. Zira bu gibi hususlar kat’î değildir ve kat’î delille sabit olmayan hususları itikadın bir parçası olarak kabul etmek büyük bir cinayettir!

“Alem-i insaniyette her bir insanla güzel surette muamele etmek için de elbette rahmet-i ilahiye’nin umumiyetine, umum insanların da kıyamet gününde necatına itikat bağlamak lazımdır. (…) Bir milleti ibadeti veya itikadı için tekfir yahut tadlil etmekten (dalalette olduğunu söylemekten) elbette bütün kuvvetimizle içtinab ederiz. Bütün dinlere bir dinin silsile-i terakkiyetine nazar gibi nazar edersek, o vakit dini için bir milleti tekfir etmek, yahut dini için bir millete adavet saklamak zarureti bizde elbette hiçbir surette kalmaz.”

Bu sözleriyle Allah Teala nazarında din farkının herhangi bir ehemmiyeti haiz bulunmadığı, hatta dinsizliğin bile netice itibariyle uhrevi bir azabı müstelzim olmadığını savunan birisinin, “dinin yenilenmesi” için gayret sarf etmesini anlamak kolan görünmüyor.

“Yenilikçi” akımda görmeye alışık olmadığımız şekilde Tasavvuf ehline karşı daha müsamahakâr davranan, hatta çetrefilli meselelerde onların izah tarzına sığınan Bigiyef‘in “şaşırtıcı” tavrı bundan ibaret değildir. Hilafetin Kureyşîliğinden, Hz. Peygamber (s.a.v)’in mucizelerine kadar bir dizi meseleyi Ehl-i Sünnet ulemanın benimsediği çizgiye oldukça yakın bir şekilde kabullenir, hatta müdafaa eder. Bu noktada onun, Ziyâeddîn Kemâlî‘ye reddiye olarak kaleme aldığı “Büyük Mevzularda Ufak Fikirler” adlı eseri oldukça calib-i dikkattir.

Hasılı kelam, hayatı çalkantılarla ve zorluklarla geçmiş olan Musa Carullah Bigiyef, “yenilik” taraftarlarının ortak kaderini paylaşmış, eklektisizmden paçasını kurtulamamış, böyle olduğu için de dengeyi bir türlü tutturamamış bir şahsiyet olarak tebarüz etmektedir.

Milli Gazete – 8 Mayıs 2004