Meallerin Dünyası

Ebubekir Sifil[dosya], 2011, Gazete Yazıları, Kur'an Müslümanlığı, Ocak 2011

Bin dört yüz yıldır bu ümmet Kur’an-ı Kerim’le ilişkisini İslamî ilimler ve İslam alimleri üzerinden kurmuş. “Meal” olgusunun dünyamıza girmediği o uzun zaman dilimi içinde bu ümmetin Kur’an’la sağlıklı irtibat kuramadığını ya da Kur’an’dan kopuk yaşadığını söylemek mümkün olmadığına göre, biraz frene basıp duralım ve şu sorunun cevabını arayalım: Meal olgusunu bilmeyen önceki nesiller ne yaptılar da Kur’an’la irtibat problemi yaşamadılar ve her hal-u kârda bizimkinden kavi olduğunda şüphe bulunmayan bir imana sahip oldular?

Bütünüyle din tasavvurunu meal üzerine kurgulayan şimdiki nesiller amelde ve takvada seleflerinin seviyesine ulaşamıyorsa bunda –”meal müslümanlığı”nı da intaç eden– “malumatfuruşluk modası”nın hiç mi rolü yoktur?

Geride bıraktığımız bin dört yüz yıllık zaman dilimi, aynı zamanda son derece “maliyetli” ve öğretici bir tecrübeyi de içeriyor: Sünnet-i seniyye ve Sahabe-i kiramdan devralınan/öğrenilen Din konusunda zaman içinde ortaya çıkan aykırı yorumlar, farklı din tasavvurlarının neticesidir ve istisnasız hepsi de kendisini Kur’an’a dayandırmıştır. Bu durum tıpkı tarih içinde olduğu gibi günümüzde de aynen bu şekilde devam etmektedir.

Nasıl ki geçmişte önce farklı tasavvurlar benimsendi ve arkasından bunlara “Kur’anî payandalar” kotarıldı, aynı durum şimdi de varlığını sürdürüyor. Birileri seleflerimizin anladığı ve yaşadığı İslam’ın arızalı olduğu tezini yaygın bir propaganda ağı eşliğinde işledi/işliyor. Meal okumalarının büyük çoğunluğu “farklı bir din” tasavvuru arayışının ürünü olarak kuvveden fiile çıkıyor.

Farklı din tasavvurları noktasında bugünü geçmişten farklı kılan en önemli husus şudur: Geçmişte farklı din anlayışlarının doğurduğu tartışmalar hemen tamamen alimler arasında cereyan ederken, bugün problem avama inmiş durumda.

Avam olduğunun dahi farkında olmayan geniş kitleler, ısrarla sevk edildikleri mealler dünyasında, kimin propagandası daha çok yapılıyorsa yahut kimin karizması daha baskınsa onun mealini tercih ederek “Kur’an’ın dünyasına” giriyor! Kahir ekseriyet, baştan sona okuduğu dahi şüpheli olan meal –diğerlerinden farklı olarak– ne söylemişse onu bayraklaştırarak müstakil fırkalar halinde tezahür ediyorlar.

Her kesim, kendi davasını, okuduğu meal vasıtasıyla “Kur’an’ın gereği” olarak algılıyor ve takdim ediyor. Meal yazarlarının Kur’an’dan anladığı neyse ondan ibaret olan “meal”, Kur’an’ın yerini alıyor ve mealin dünyasına giren kişi, “Kur’an’ın dünyasına” girdiği zehabıyla mangaldaki külleri savurmaya başlıyor!

Elbette bütün meal çalışmalarını aynı kategoriye sokmak mümkün değil; son derece müstakim meal yazarlarının ve “zararsız” meallerin varlığını inkâr edemeyiz. Ancak vakıaya, fotoğrafın bütününü göz önünde bulundurarak bakmak sadece “faydalı” değil, aynı zamanda “gerekli” de. Şimdiden çok rahat gözlemleyebiliyoruz ki, meal okuma alışkanlığı zaman içinde kişide, –en yalın anlatımıyla– Kur’an’dan doğrudan hüküm çıkarma alışkanlığına dönüşüyor. Daha önce başkalarından edindiği din anlayışı doğrultusunda meal okuyucusu, Kur’an’ı, kendisine benimsetilen din anlayışı doğrultusunda konuşturmaya başlıyor!

The Independent muhabirlerinden, dış basında Türkiye hakkındaki yazılarıyla tanınan Nicholas Birch, mealler konusunda yaşanan tartışmalar üzerine objektif bir yazı kaleme almış.[1]http://www.eurasianet.org/node/62703 Sağolsun, Daru’l-Hikme’den Ömer Faruk Tokat hoca vasıtasıyla haberdar oldum bu yazıdan. Birch, mealler konusunu oldukça güzel özetlemiş.

Bizim, “her kesim, kendi anlayışını Kur’an meali üzerinden meşrulaştırmak istiyor” şeklindeki tesbitimizle ODTÜ’den Aykan Erdemir’in –aynı yazıda aktarılan– “Dindarlığın kişiselleştirilmesi” vurgusu üst üste konulduğunda, “meal piyasası”nın tahminlerin üstünde seyreden kârlılığı da buna eklendiğinde ortaya yukarıda ifade ettiğim gerçek çıkıyor: Fena halde gaza getiriliyoruz!

Milli Gazete – 22 Ocak 2011

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 http://www.eurasianet.org/node/62703