Okuyucu sorularına cevaplardan oluşan yazılara kısa bir süre “zorunlu olarak” ara vermek durumundayız. Bu zorunluluk, bir yazar arkadaşın, e-posta adresime geçtiği bir mesajdan kaynaklandı.
Konuyu kısaca arz edeyim: Kendisi, köşe yazısı yazdığı gazetede, benim Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi isimli çalışmamın ilk cildinden bir seri alıntı yaparak Kur’an-Sünnet ilişkisi üzerinde duruyor. Bu seri devam ederken, adı geçen çalışmanın konusunu teşkil eden zat-ı muhterem hayli alınıyor ve o da kendi köşesinde “Kur’ansız İslam Arayışları” başlıklı bir yazı yazıyor.
Beni bu durumdan haberdar eden yazar arkadaş sağolsun kendi yazdıklarını ve müşarunileyhin karaladıklarını bana gönderince, üstüme alınayım mı, alınmayayım mı karar veremedim doğrusu.
Tereddüdümün sebebi, bahse konu yazıdaki şu ifadeler: “Başlığı, ‘Kur’an’dan rahatsız mı oluyorsunuz?’ veya ‘Kur’an’a rağmen din mi?’ şeklinde atmayı da düşündüm. Çünkü Kur’ansız İslam arayışı içine girenlerin en çok rahatsız oldukları ve dini sürekli karşısına diktikleri şey, Kur’an-ı Kerim’dir.
“Kur’ansız İslam arayışlarımın, Muhammed ümmetinin perişanlığında temel sebebi oluşturacağı, bizim veya birbirlerinin(birilerinin?) yorumu, sezgisi değildir. Kur’an, kendisini tebliğ eden peygamberin, Allah huzurunda ümmetinden şikâyetini verirken şunu söylüyor: ‘Resul diyecektir ki, ‘Ey Rabbim! Şu benim ümmetim, bu Kur’an’ı hayatın dışına itilmiş, terk edilmiş bir halde tuttu.’ (Furkan, 30)”
‘Kur’an’daki İslam’ kitabımızdan rahatsızlıklarını yazı dizileriyle dile getirenler, farkında olarak veya olmayarak, ‘Kur’an’ı dışlayanlar zümresi’nin elemanları arasına girmişlerdir.
Benim, “Kur’an’sız bir din istiyorum” anlamına gelebilecek bir ifadem bulunmadığına göre “bu sözler beni ilgilendirmiyor” mu demeliyim, yoksa Kur’an’daki İslam da dahil olmak üzere bu zatın birçok kitabını ve görüşünü eleştiri konusu yapmış birisi olarak bu ifadelerin gerçek muhatap başkası da olsa bir yönüyle beni de ilgilendirdiğini mi düşünmeliyim?
Aynı yazıda, kadının, halası ve teyzesi üzerine nikâhlanması, maymun, fil, gergedan ve zürafa etlerinin hükmü gibi Kur’an’da geçmeyen hususlar da söz konusu ediliyor ve bunlarla ilgili olarak yazara(?) eleştiriler getiriliyor. Ancak eğer yazıda yapılan alıntılar, lafzen yapılmışsa, bunlar benim ifadelerim değil; mana olarak aktarılmışsa ortada ciddi bir “tahrif” ameliyesi var…
Bahsi geçen zata gerek muhtelif vesilelerle bendeniz, gerekse başkaları tarafından yapılan “birebir tartışma” önerisi olumlu yankı bulmadığı için en iyisi bu sözlerin muhatabının kimliği netleşene kadar beklemek galiba.
Bu arada konuyla ilgili olarak benim gözümden kaçan bir gelişme olursa, bu köşenin okuyucularının beni haberdar etmesini istirham etsem abes olur mu?
Şubat 2002 – Milli Gazete