Salı günkü yazımda, Marife dergisinin 1. sayısında yer alan bir makale üzerinde dururken “Çağdaş (daha Türkçesi “Batılı”) değer yargılarının etkisi altında ezilen ve İslam’ı, “özür dileyici” bir tavırla “savunduğunu zanneden” bu yaklaşım, bir ayet ya da hadise yöneltilen Batılı ya da Batı patentli bir eleştirinin aslında İslam’a yöneldiğini bir türlü fark edemiyor. “Bu eleştiri bu ayeti böyle anlayanları, ya da bu hadisi eserinde zikredenleri hedefler, İslam’ı değil” demekle, aslında içi boşaltılmış bir İslam’ı savunduğunu sanıyor ve tabii … Devamını Oku
“Marife” Dergisi – II
Marife‘nin ikinci sayısında birlikte okunması gereken iki yazı bulunuyor: Dr. Fethi Ahmet Polat’ın “Modern ve Postmodern Düşüncede Kur’an’a Yaklaşımlar, Arkoun, Hanefî ve Ebû Zeyd Örneği” başlıklı makalesi (7-25), görüşleri İslam dünyasında ve tabii ülkemizde İslamî entelektüel çevrelerde hayli yankı uyandıran mezkûr üç ismin Kur’an anlayışlarını derli-toplu biçimde özetlemesi bakımından oldukça güzel. Polat’ın Doktora tezinin bir özetinden ibaret olan bu makale, Arkoun, Hanefî ve Ebû Zeyd’in Kur’an (dolayısıyla vahiy, dolayısıyla Allah) telakkisini önce kendi eserlerinden aktarıyor, ardından da … Devamını Oku
“Marife” Dergisi – I
Önümde Marife dergisinin şu ana kadar neşredilmiş 3 sayısı duruyor. Selçuk İlahiyat’ta devam etmekte olan Doktora programım için geçen hafta Konya’ya gittiğimde, çoktandır eksikliğini hissettiğim, her sayısı dolu dolu olan derginin 3 sayısını da aldım ve ilk sayısını (Bahar/2001) hemen okudum. Diğer sayıları da ara vermeden okumak üzere şöyle bir karıştırdım. Değerli araştırmacı Dr. İbrahim Hatiboğlu’nun makalesi ilk dikkatimi çeken yazı oldu. Modernistler’in Sünnet anlayışı hakkındaki Doktora tezinden tanıdığımız Hatiboğlu, makalesinde Fazlur Rahman’ın Hadis ve Sünnet kavramlarına … Devamını Oku
Usul-i Fıkıh Tüketildi Mi? – II
Usul-i Fıkh’ın yetersizliği konusundaki iddiaların bir yönüyle teolojik yaklaşım farklılığı ile sıkı bir irtibat içerdiğini gözden uzak tutmamak gerekir. “İyi” ve “kötü”nün nasıl tayin edileceği konusundaki teolojik tartışmalarda Ehl-i Sünnet, sem’î delili belirleyici kılmıştır. (Her ne kadar bu bağlamda Mâturîdiyye, ilk bakışta “iyi ve kötünün aklîliği” noktasında Mu’tezile ile yakınlaşma eğiliminde görünürse de, son tahlilde vahye dayalı emir ve yasakların tümünün akıl tarafından bütün yönleriyle ihata edilemeyeceğini ve vahyî emir/yasakların “zorunlu” olarak değil de “Allah’ın rahmetinin” bir … Devamını Oku
Din, Mucize ve Rasyonel Düşünce
Mucize konusundaki yazıların ilkinin ardından e-posta adresime şöyle bir mesaj aldım: “İnsanlığın uzaya gittiği bir zamanda yaşıyoruz ve siz mucize “rivayetleri” ile iştigal ediyorsunuz. Kendinizi “rasyonel düşünme keyfinden” niçin mahrum ediyorsunuz?..” Buraya aktardığımdan biraz daha uzun olan ifadeler içinde aklımda kalan bunlar oldu. Mesaj sahibi ile kişisel polemiğe girerek meseleyi “kapalı devre” işlemek istemediğimden, kendisine cevap yazmaktansa buraya taşımayı tercih ettim. Ancak dilerse yine de yazışabiliriz. Hemen söyleyeyim ki, doğrusunu isterseniz “rasyonel düşünme keyfi” ifadesini kullanmakla rasyonalitenin … Devamını Oku
Modernistler ve Mucize – III
Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kur’an dışında mucize verilmediğini söyleyenlerin ileri sürdüğü 29/el-Ankebût, 48-51. ayetlerinde, geçen yazıda söylenenlere temel oluşturan bir husus mevcuttur. Zira bu ayetlerde Hz. Peygamber (s.a.v)’e, “mucizelerin ancak Allah katında” olduğunu söylemesi emir buyurulmaktadır. Bunun anlamı, mucizenin ancak Allah Teala murad ettiğinde vuku bulabileceğidir. Gerek bu ayetlerden, gerekse bahse konu iddiaya dayanak olarak ileri sürülen diğer Kur’an beyanlarından hareketle Efendimiz (s.a.v)’e kevnî mucize verilmediğini söylemek doğru olsaydı, aynı şeyi pekala diğer peygamberler hakkında da ileri sürmek … Devamını Oku
Modernistler ve Mucize – II
Şimdi bu ayetlerin konuya delaletleri üzerinde kısaca duralım: İlk ayet (6/el-En’âm, 35), Hz. Peygamber (s.a.v)’in, her istediği zaman mucize gösterme kudretine sahip olmadığını, ancak Allah Teala dilediği zaman mucize gösterebileceğini anlatmaktadır. Zaten İslam alimleri de gerek Hz. Peygamber (s.a.v)’in, gerekse diğer peygamberlerin mucizeleri üzerinde dururken bu noktayı vurgulamış ve onların, ancak Allah Teala dilediği zaman mucize izhar edebileceklerini belirtmiştir. (Bkz. Nûreddîn es-Sâbûnî, Mâturîdiyye Akaidi, 111.) İkinci ayette (21/el-Enbiyâ, 5-6) Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kur’an dışında bir mucize verilip verilmediğine ilişkin herhangi bir … Devamını Oku
Usul-i Fıkıh Tüketildi Mi? – I
Kur’an ve Sünnet’i “anlama” konusunda tarih içinde geliştirilmiş Usul-i Fıkıh (anlama yöntemi) disiplininin günümüzde artık miadını doldurduğu yolundaki iddialar “temcit pilavı” niyetine sıklıkla gündeme getiriliyor. Bir okuyucumun konu hakkındaki sorusundan hareketle (daha önce de bazı vesilelerle ele aldığım) bu konuya zaman zaman dönmek gerektiği anlaşılıyor. Bilindiği gibi Usul-i Fıkıh disiplini, başka birçok disiplinin ilgi alanına giren konuları ele almakta ve belli bir sistem içinde işlemektedir. Ancak bunu yaparken o konuları, ilgili disiplinlerin el atmadığı bir boyutta irdelemekte … Devamını Oku
Modernistler ve Mucize – I
“Kutsal” kavramını hayatın dışına itmeye azmetmiş olan Modernistler’in, “feslefî aklı” kutsamak suretiyle merkeze yerleştirmesi başlı başına bir garabet…Bu garabetin doğal bir uzantısı da –hadislerin sıhhati ve bağlayıcılığı konusunda ortaya atılan şüphelerle de bağlantılı olarak– Hz. Peygamber (s.a.v)’in mucizelerinin inkârı. Bu yaklaşımı, diğer konularda yaptıkları gibi Kur’an’dan refere etmeye çabalamaları da alışık olduğumuz bir tavır. Önce başvurdukları ayetlerden bazılarını görelim: “Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir … Devamını Oku
Madalyonun Öbür Yüzü – I
Şimdi sıra madalyonun öbür yüzünde. İbnu’l-Kayyım, “Hâdi’l-Ervâh”da (380 vd.) 25 dereden su getirerek cehennem hayatının ebedi olmadığını, kâfir ve müşrikler burada bir süre azap gördükten sonra cehennemin yok olacağını söylerken Ehl-i Sünnet’in dışına kaymaktadır. Bu böyledir de, ebedî olarak cehennemde kalacakları Kur’an ve Sünnet tarafından haber verilenlerin, bir süre sonra bu azaptan lezzet alacaklarını ve hatta cennet hayatının onlar için bir azap mesabesinde olacağını söyleyen Muhyiddin İbn Arabî’nin (mesela bkz. “el-Futûhâtu’l-Mekkiyye”, 410. bab) bu yaklaşımı hakkında nasıl … Devamını Oku