Diyanet İşleri Başkanlığı’nın daha önce düzenlediği “Güncel Dinî Meseleler İstişare Toplantısı”nda alınan “ihtisas komisyonları oluşturma” kararının ilk somut adımı 2-6 Ekim tarihlerinde atıldı. Güncel Dinî Meseleler Birinci İhtisas Toplantısı’nın konusu Kur’an ve Hadislerin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Yöntem Meselesi olarak belirlenmişti. Başkanlığın, klasik anlama yöntemleri yanında yeni yöntem arayışlarının da önünün açılmasına zemin hazırlığı mahiyeti taşıdığını düşündüğüm bu faaliyeti, önceki toplantı üzerinde dururken de belirttiğim gibi önemsenmesi gereken bir düşüncenin ürünü. Toplantı hakkında söylenebileceklere geçmeden önce bir noktayı … Devamını Oku
Burhanettin Ağabeyin Ardından
Bazı ölümler vardır; duyduğumuzda dudaklarımızdan “İnnâ lillâh…” cümlesi dökülür, ama hayatımızı çepeçevre kuşatan “dünyevilik” (yani “gaflet”), öleni de ölümü de hayatımızda herhangi bir iz bırakmasına izin vereden çabucak unutturur. Ölüm gerçeğini idrakimizde canlı kılan mekanizmadaki temelli arıza, ölenin ve ölümün bize uzak olduğunu fısıldayan “gaflet”in bizi ayartmasına geçit verir. Ancak benliğimizi güçlü bir sayha olarak sarsan ve şuurumuzdaki bütün zaaflara rağmen büyük bir etkiyle ruhumuzu titreten ölüm haberleri de vardır. Gözlerimiz buğulanır, adımlarımız dolaşır, kulaklarımız çınlar, inanamayız… … Devamını Oku
Ehl-i Sünnet Kollektif Bir Çizgidir
Ne kasdettiğimi hemen izah edeyim. Bu serinin ilk yazısında Ehl-i Sünnet çizginin, monoblok bir yapıyı ifade etmediğini arz etmiştim. Ehl-i Sünnet dediğimiz kitle, İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.a)’nin el-Fıkhu’l-Ekber‘inde yer alan temel itikadî meselelerin hak olduğuna inanan Mü’minler’in oluşturduğu kitlenin ismidir. Zira bu eserde akidevî meselelerin tafsilatına inilmeden, temel ölçüler verilmiştir ve Ehl-i Sünnet’i oluşturan grupların her üçü de bu meselelerin hak olduğuna itikatta ortaktır. Peki tafsilata gidildikçe ortaya çıkan görüş ve anlayış farklılıklarını nasıl değerlendirmeliyiz? Ben … Devamını Oku
Netameli Bir Konu: Tasavvuf
Sıklıkla karşılaşılan bir sorudur: “Tasavvuf’a karşı mısın, değil misin?” Sorunun cevabı Tasavvuf’a karşı olmadığınızı ifade eder tarzda ise –dile getirilsin, getirilmesin– “Demek ki Vahdet-i Vücut’çu, şathiyyeci” ya da “Tevessül ve Rabıta şirkini onaylıyor”… gibi ithamlara muhatap oluyorsunuz. Tasavvuf’a karşı olduğunuz sonucu çıkarılabilecek bir cevap vermişseniz, bu sefer de “Vehhabîlik etkisinde, İbn Teymiyyeci” gibi kanaatlerin merkezine oturtuluyorsunuz. Yüzyıllardır mesele böyle bir gerilim atmosferinde ele alındığı için, karşıtlık bir türlü aşılamıyor. Oysa Tasavvuf’u bir ruh disiplini, amelde, yaşayışta ve … Devamını Oku
Hangi Hristiyanlık?
İnsanları “kurtuluşa” çağıran ve Kilise dışında kurtuluş olmadığını bir “dogma” olarak kabul ve ilan eden Hristiyan misyonerlerinin, neden sadece Hristiyan olmayanlarla değil, aynı zamanda Hristiyan mezhepleriyle de diyalog arayışında olduğu anlaşılmaz bir mesele değil. Zira Hristiyan mezheplerinin kendi aralarında yüzyıllardır çözüme kavuşturulamayan “öze müteallik” anlaşmazlıklar mevcut. Meşhur 30 Yıl Savaşları’ndan günümüzde bile devam eden mezhep çatışmalarına kadar pek çok manzara Hristiyanlığın durumunu zorlaştıran son derece önemli bir problem oluşturuyor. Hristiyanlar Müslümanlar’ı ve Hristiyan olmayan diğer toplulukları acaba … Devamını Oku
Vatikan Diyalogdan Ne Anlıyor?
Geçen yazıda, Kilise’nin dogmatik yasası olan Lumen Gentium’dan ve şimdikinden bir önceki Papa’nın “diyalog”dan ne anlamamız gerektiğini beyan eden genelgesinden (Ad Gentes) bir bölüm zikretmiştim. Mezkûr Papa, bir diğer genelgesinde (Evangelii Nuntiandi) de, Hristiyan olmayan dinlerin, Hristiyanlığın Tanrı ile kurduğu sağlam ve canlı irtibatı kuramadığını söylemektedir. Şimdiki Papa II. John Paul’ün tutumu da elbette aynı istikamette olacaktır. 1979’da yayımladığı bir genelgede (Redemptor Hominis) şöyle demiştir: “… Biliyoruz ki inanç değiştirme, Tanrı’nın bir inayeti olan misyonla başlar ve … Devamını Oku
“Diyalog”dan “Misyon”a
Bundan kısa bir süre önce Vatikan tarafından başlatılan dinlerarası diyalog modası çerçevesinde ülkemizde icra edilen faaliyetler gündemdeyken diyalog sürecine ilke olarak “evet” diyebilmek için birtakım şartlar bulunması gerektiğini söylemiş ve bu konuyla ilgili birkaç yazı yazmıştım. Özellikle Marmara depreminin ardından bölgede başlayan misyonerlik faaliyetlerinin, kısa bir zaman içinde ülkenin neredeyse bütününde mantar gibi zuhur etmeye başladığı görülen “kiliseleşme” faaliyetlerine evrilmesine şaşıranlar veya diyaloga evet derken kiliseleşmeyi yadırgayanlar varsa akıllarından şüphe etsinler… Yeryüzündeki dinleri “İslam ve diğerleri” (veya … Devamını Oku
Niçin İslamcı Değilim?
Çünkü İslam’ın sadece ideolojilerin doldurduğu alana hitap etmediğini düşünüyorum. İslam’ın her durum ve şarta hitap eden bir “Din” olduğuna itikat ediyorum. İdeoloji müntesipleri için yaşanabilir bir dünya, ancak kendi kanaatlerinin kurumsal ve hakim bir pozisyona kavuşması ile mümkündür. Bu olmadığı sürece hayat sadece buna ulaşmak için –bazan her yöntemi tecviz ederek– mücadele edildiği sürece anlamlıdır. Oysa İslam –bilfarz– dağ başında münferit ve mücerret bir hayat sürmeyi tercih etmiş olanlara da hitap eder; onların da iç dünyasını inşa … Devamını Oku
İslamcılık Nedir?
Bir süre önce yazılarından birisinde muhterem Ahmet F. Gün, İslamcılık konusunu yeniden gündeme getirdi ve kendisinin de bir İslamcı olduğunu belirterek kendi cephesinden İslamcılığın ne ifade ettiğini anlattı. Söz konusu yazıdaki tarizleri, geçen ay bu konuda üç yazı yazmış olmam dolayısıyla üstüme alınmalı mıyım? Doğrusu iyi bir gazete okuyucusu olduğumu söyleyemem. Hatta benim için “gazete okuyucusu” bile denemez. Milli Gazete dışındaki gazeteleri okuduğum “nadir” de değil, “ender”dir. Dolayısıyla muhterem Gün’ün o yazısı başkasını hedeflemiş, ya da özel … Devamını Oku
Hadislerin Formülasyonu Tezi-2
Sırf Hz. Peygamber (s.a.v)’in sünnetini her türlü şaibe ve şüpheden beri tutabilmek için hadis ravilerinin ahvalini, şahsiyetini, özel hayatını, akidesini, kimlerle düşüp kalktığını, kimlerle görüşüp kimlerden ders aldığını… didik didik ederek en ince ayrıntısına kadar araştıran ve yeri geldiğinde en yakınlarını bile cerhederek güvenilmez olduklarını söylemekten çekinmeyen Cerh-Ta’dil otoritelerini, Hz. Peygamber (s.a.v)’e ait olmayan sözleri O’na isnad etme töhmeti altında bırakmak, onlara ve bu Ümmet’in alimlerine karşı işlenebilecek en büyük cürüm ve iftiradır! 4- Hadislerin, muhtelif kıstaslar … Devamını Oku