Kıyas Maa’l-Fârık

Ebubekir Sifil2007, Gazete Yazıları, Şubat 2007

Ortodoks Yahudilik, biri “yazılı”, diğeri “sözlü” olmak üzere iki Tevrat kabul eder. “Yazılı Tevrat”, eldeki Eski Ahid’i, “Sözlü Tevrat” ise Eski Ahid yorumlarını, Mişna’yı ve daha genelde Talmud’u ifade eder. Rabbani Yahudilik’te Sözlü Tevrat, Yahudi din adamlarının yorumlarından ibaret olduğu halde, Yazılı Tevrat’tan daha üstün ve değerlidir. Hatta Sözlü Tevrat olmadan Yazılı Tevrat’ın bir değeri yoktur. Sözlü Tevrat olmadan Yazılı Tevrat’ın alfabesi bile anlaşılamaz. Yazılı Tevrat’ın bütün emir ve yasakları, doğru olarak uygulanabilmek bakımından Sözlü Tevrat’a muhtaçtır. Sözlü Tevrat olmazsa, Yazılı Tevrat “kapalı bir kitap” olarak kalacaktır. Dolayısıyla herhangi bir yahudi, Sözlü Tevrat’ı aşarak Yazılı Tevrat’la birebir muhatap olamaz. Sözlü Tevrat’taki herhangi bir hüküm Yazılı Tevrat’a aykırı bile olsa, yahudi, Yazılı Tevrat’ı değil, Sözlü Tevrat’ı dikkate almak zorundadır…[1]Her ne kadar Talmud Rabbileri arasında Yazılı Tevrat’ın mı yoksa Sözlü Tevrat’ın mı üstün olduğu konusunda görüş ayrılığı mevcut ise de, çoğunluk Sözlü … Continue reading

Daha önce (18-20 Mart, 2004) bu köşede, adının zihninizin bir yerinde kalmasını hedefleyerek “Gerçek Bir İslam Alimi” başlığıyla hakkında iki yazı yazdığım Takiyyüddîn Ali b. Abdilkâfî es-Sübkî, çağdaşı İbn Teymiyye’ye reddiye mahiyetinde kaleme aldığı risalelerden birinde şöyle der:

“… Avamın görevi, (herhangi bir dinî meselenin çözümü için) ulemanın görüşüne müracaat etmektir. Müçtehid olmayan kimsenin, bir ayet veya hadis işittiğinde, onu alıp ulemanın görüşlerini bırakması söz konusu değildir. Zira ulema, varlığından haberdar oldukları halde o ayet veya hadise muhalefet etmişlerse, onları buna sevk eden bir delilin varlığı sebebiyledir…”[2]ed-Dürretu’l-Mudıyye, (er-Resâilu’s-Sübkiyye içinde), 162.

Hanefî Mezhebi’nin ileri gelen alimlerinden Ebu’l-Hasan el-Kerhî’nin çok tartışılan bir sözü –ki yakında inşaallah neşredilecek olan Sana Din’den Sorarlar isimli çalışmada detaylı biçimde ele almıştım–: “Ashabımız’ın kavline muhalif olan her ayet ya nesh edilmiş veya tercihe şayan başka bir delil sebebiyle terk edilmiş olmaya hamledilir. (…) Ashabımız’ın kavline muhalif olan her hadis de ya nesh edilmiş veya kendisi gibi bir delil ile muaraza teşkil etmiş olmaya hamledilir…”[3]Te’sîsu’n-Nazar’ın sonunda yer alan Risâle fi’l-Usûl, 169-70.

es-Sübkî ve el-Kerhî’nin ilmî mevkileri üzerinde durmaya gerek görmüyorum. Zira hem bu nokta ehlince malumdur, hem de onların söyledikleri, Modernistler’ce kasıtlı biçimde “geleneksel” tabiriyle kategorize edilmeye çalışılan İslam ulemasının gerek Kur’an, gerekse Sünnet konusundaki genel tavrını yansıtmaktadır. Yani ortada onlara özgü olmayan bir durum mevcut.

Bu tavırla Rabbanî Yahudiler’in yazının başında naklettiğim tavrı arasında ilgi çekici bir benzerlik bulunduğu açıkça görülmektedir. Modernistler’in –Hz. Ömer (r.a)’in hadislerin yazılmasına karşı çıkarken “Mişna” benzetmesi yapmasını da istismar ederek– sıklıkla ve büyük bir iştahla kullandıkları bu durumu nasıl izah edebiliriz? Bu benzeşme “Müslümanlar’ın Yahudileşme temayülü”nü ortaya koyan bir delil olarak görülebilir mi?

Pek çok zihinde “bulandırıcı” bir etki yaptığı malum olan bu meselenin detaylı biçimde ele alınması gerektiği açık. Zaman zaman “kaynaklardan hüküm çıkarma” temalı yazılar bağlamında bu köşede üzerinde durulmuş olsa da, bu defa meselenin daha dolaysız cevabının peşindeyiz. Cumartesi günü cevaba giriş yapalım kısmet olursa.

Milli Gazete – 5 Şubat 2007

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Her ne kadar Talmud Rabbileri arasında Yazılı Tevrat’ın mı yoksa Sözlü Tevrat’ın mı üstün olduğu konusunda görüş ayrılığı mevcut ise de, çoğunluk Sözlü Tevrat’ın üstün olduğu görüşündedir. Bkz. Baki Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, 123 vd.
2 ed-Dürretu’l-Mudıyye, (er-Resâilu’s-Sübkiyye içinde), 162.
3 Te’sîsu’n-Nazar’ın sonunda yer alan Risâle fi’l-Usûl, 169-70.