Karaman Hocanın “Var”ları Ve “Yok”ları-17

Ebubekir Sifil2010, Gazete Yazıları, Hayrettin Karaman, Kasım 2010, Şahıslar

Hocanın, kölelik/cariyelik meselesindeki görüşünü takdim ederken kullandığı ifadeleri hatırlayalım: “İslam gelince önce köle ve cariyelerin perişan durumları ıslah edilecek, sonra da -İslam’ın aldığı tedbirler ve yaptığı düzenlemeler sayesinde- zaman içinde İslam toplumunda köle ve cariye kalmayacaktı. Vakıa böyle oldu mu? Hayır. Peki kusur kimde, dinde mi, Müslümanım diyenlerde mi? Şüphesiz zevklerini ve menfaatlerini ilahi maksada tercih eden Müslümanlarda.”

“İslam’ın tarihte Müslümanlar tarafından yanlış anlaşıldığı ve yanlış yaşandığı” tarzındaki tipik modernist tesbitinin tekrarı olan bu ifadelerden anlaşılan şu: Kur’an ve Sünnet, kölelik ve cariyelik uygulamasını ortadan kaldırmayı öngörürken, Müslümanlar –tıpkı Ehl-i Kitab’ın kendi kitapları ve peygamberlerinin buyrukları hakkında yaptığı gibi!– zevklerini ve menfaatlerini Kur’an ve Sünnet’in önüne geçirerek kölelik/cariyelik uygulamasının devamını sağladı. Eğer böyle bir şey olmuşsa gerçekten, bunun adı “Allah’a ve Peygamber’e başkaldırı” değilse nedir?!

Peki buradaki “Müslümanlar”dan kasıt kimler?

Hocanın, “konuyu olması gerektiği gibi özetle”diğini söylediği Seyyid Sâbık’tan yaptığı alıntıya bakılırsa bu sorunun cevabını oluşturan listenin başında Hulefa-i Raşidin yer alıyor: “… Raşid halifeler bazı esirleri misilleme sebebiyle köleleştirmişlerdir…”

İmdi, Raşid Halifeler’in her ne sebeple olursa olsun kölelik kurumunun devamını sağlayan uygulamalar yapması “zevklerini ve menfaatlerini ilahi maksada tercih” anlamı taşır mı?

Ya da kölelik-cariyelik kurumunu içtihadlarında, fetvalarında, uygulamada yaşatmaya devam eden diğer sahabîler, Tabiun büyükleri, mezhep imamları, fakihler?… Dışarıdan bakana “Ne ümmetmiş meğer!” dedirten bir durum değil mi?

Geçelim…

Devam eden yazısında Hoca, Osmanlı’da köleler/cariyeler konusunda Prof. Dr. Halil İnalcık’ın (1300-1600 yılları arasındaki ekonomik ve sosyal durumu işleyen) bir çalışmasından Halil Berktay’ın yaptığı alıntıları aktarıyor ki[1]http://www.taraf.com.tr/halil-berktay/makale-kole-ticareti-ve-inalcik.htm, meselenin en azından Berktay tarafından tarih boyunca Batı’daki anlayış ve uygulamadan farklı görülemeyeceği tezini işleyen bir kurgu ve yaklaşım içinde verildiği açık.

Ben tarihçi değilim. Karaman hoca da öyle. Dolayısıyla Berktay tarafından İnalcık hocadan aktarılan tesbitlerin ilmîliğini tartışmak bize düşmez. Bununla birlikte İnalcık hocanın bütün karizma ve otoritesine rağmen birtakım tarihî hadiselerin tesbit ve takdiminde tartışmalı bir tutum izleyebildiğini biliyoruz.[2]Örnek olarak bkz. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Osmanlı’da Harem, 51.

O satırların yüzde yüz doğru ve objektif olduğu kabul edilse bile meselenin, kölelerin İslam toplumundaki durumuna ve Müslümanların köleler konusundaki uygulamalarına dair en azından Gustave le Bon gibi, Will Durant gibi konuya objektif baktığı söylenebilecek Batılıların kaleminden yansıyanlarla bir arada değerlendirilmesi gerekmez mi?

Kölelik konusunda zihinlerde ne varsa hemen tamamının Batı’daki uygulama ve anlayışın etkisinde şekillendiği bir zaman ve zeminde köleliğin “devletin temelinde” bulunduğunu açıkça ifade eden, Osmanlı fütuhatını “köle temini” maksadına indirgeyen, sınır boylarındaki akıncıların gazalarını “çapul ve esir alma” olarak etiketleyen haliyle Berktay’ın aktardığı o satırların –sahibi İnalcık hoca da olsa– son tahlilde bizim zihnimizdeki ön şartlanmışlığın süzgecinden geçmek suretiyle bir bilinç durumu oluşturacağında şüphe yok.

Kaldı ki o satırların, tarihi bir bütün olarak yansıtma iddiası yoktur ve bu sebeple Karaman hoca tarafından ortaya atılan “bütün Müslümanların, bütün tarih boyunca zevklerini ve menfaatlerini Kur’an ve Sünnet’e tercih ettiği” iddiası, bu satırlarda anlatılanlar esas alınarak temellendirilemez!

Burada okuyucuya tavsiyem, bir hocanın ve kullandığı kaynağın yaklaşımına, bir de, “İslam’da köle almak, köle olmak demektir” diyen Ahmet Cevdet Paşa’ya bakması.[3]Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, VII, 466.

Hal bu iken Kur’an ve Sünnet’in söylemediğini “ilahî irade” olarak belirleyip, bu belirleyişin aksine davranan bütün bir tarihi ve ümmeti mahkûm etmenin adını ne koyalım bilmem ki!

Devam edecek.

Milli Gazete – 6 Kasım 2010

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 http://www.taraf.com.tr/halil-berktay/makale-kole-ticareti-ve-inalcik.htm
2 Örnek olarak bkz. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Osmanlı’da Harem, 51.
3 Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, VII, 466.