Karaman Hocanın “Var”ları Ve “Yok”ları-14

Ebubekir Sifil2010, Ekim 2010, Gazete Yazıları, Hayrettin Karaman, Şahıslar

Recmi reddeden Muhammed Ebû Zehra’nın gerekçelerini Karaman hocadan naklen bir önceki yazıda gördük. Aynı sırayla gidersek;

  1. 4/en-Nisâ, 25. ayetinde zina eden evli cariyelerin cezasının, hür kadınların cezasının yarısı olacağı beyan edilmiştir. Recm bölünemeyeceğine göre, –24/en-Nûr, 2. ayetinde ifade buyurulan– 100 sopa cezasının, bekâr hür zanilerle birlikte evli hür zanileri de kapsaması gerekir.

Mu’tezilî müfessir Ebû Müslim el-İsfehânî ile bir kısım Haricilere ait olan bu çıkarsama üzerinde daha önce durmuştuk.[1]4 Ekim ve 9 Ekim tarihli yazılar. Burada ilaveten şu hususun altını çizelim: 4/en-Nisâ, 25. ayetine yakından baktığımızda “muhsan” kelimesinin 3 farklı anlamda kullanıldığını görürüz: Bekâr hür kadın, iffetli kadın, evli cariye. Ayetin bu kelimeyi cariyeler dışındaki kadınlar hakkında sadece “hür” olma vasfını ifade için kullandığı bilhassa dikkat çekmektedir. Zira ayetteki “Sizden, muhsan mü’min kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyenler…” ifadesinde “muhsan” kelimesinin “evli” veya “iffetli” anlamında olamayacağı açıktır. Aksi halde ayetin –haşa– mü’min erkeklerin öncelikle iffetsiz veya evli kadınlarla evlenmesini öngördüğünü söylemek gerekecektir. Ayetin devamında “muhsan” kelimesi cariyeler hakkında “evlilik” ve “iffet” anlamında kullanıldıktan sonra söz tekrar cariyeler dışındaki kadınlara geliyor ve şöyle buyuruluyor: “Eğer evlendikten sonra bir fuhuş (zina) işlerlerse onlara, muhsanatın cezasının yarısı uygulanır.”

Açıkça görüldüğü gibi ayet, “muhsan” vasfını, cariyeler dışındaki kadınlar hakkında, münhasıran “bekarlık ve hürlük” vasfını ifade maksadıyla kullanmaktadır. Bu itibarla ayet şöyle anlaşılmalıdır: “Zina eden evli cariyelerin cezası, zina eden bekâr hür kadınların cezası olan 100 sopanın yarısıdır.” Dolayısıyla burada evli hür kadınların kast edildiğini ve onların cezasının recm olduğunun söylenmesi halinde, recm bölünemeyeceği için zina eden evli cariyelerin cezasının tayininde müşkilat çıkacağını söylemenin anlamı yoktur.

  1. Buharî’nin naklettiği bir rivayette Abdullah b. Evfâ’ya[2]Doğrusu Abdullah b. “Ebî” Evfâ olacak., “Recim, Nur suresi gelmeden önce mi yoksa sonra mı uygulandı?” diye soruluyor, “Bilmiyorum” cevabını veriyor.”

Bu rivayetten hareketle recm uygulamasının Nur suresindeki ayetin nüzulünden önce olmasının “kuvvetle” muhtemel olduğunu söylemek Ebû Zehra’yı ya da Karaman hocayı tatmin etmiş midir gerçekten?

Elimizde bir rivayet var ve sahabî, sorulan soruya “bilmiyorum” diye cevap veriyor. Bunun “Recm uygulaması kalkmıştır” anlamına geldiğini nasıl söyleyebiliriz? Üstelik buna mukabil recm uygulamasının Nur suresinden sonra da, hatta Efendimiz (s.a.v)’in irtihalinden sonra da devam ettiğini (yani “muhkemattan” olduğunu) ifade eden onlarca sahabî ve mecmuundan tevatür hasıl olduğunda zerre şüphe bulunmayan rivayetler var. Ayetten-hadisten, Usulden-fürudan haberdar olan hangi aklı başında insan bu kadar sahabînin ve rivayetin ifade edemediği “kuvvetli ihtimal”in, hüküm ifade etmeyen bir tek rivayetten hasıl olduğunu söyleyebilir?

“3. “Recim cezası ayet olarak Kur’an’da vardı, lafız olarak kaldırıldı, ama hükmü kaldırılmadı” şeklindeki rivayeti akıl ve mantık kabul etmez; hükmü kalacak olan bir ayetin lafzı niçin kaldırılsın?!”

Recm cezasının Kur’an ayetiyle sabit olduğu görüşünde bulunan alimler vardır. Ancak –Sahabe kuşağından beri– recmin muhkemattan olduğu üzerinde icma etmiş bulunan Ümmet alimlerinin bu noktaya istinat ettiğini söylemek doğru değildir. Recmin muhkemattan olduğu üzerinde icma etmiş bulunan ulema, bu cezanın Sünnet tarafından uygulandığını, Sahabe tarafından da devam ettirildiğini söylemektedir. Bu durumda hükmün, metni mensuh bir ayetle mi, yoksa resen Sünnet’le mi sabit olduğu tartışmasının hiçbir önemi yoktur. Ebû Zehra’nın bu itirazı, recm uygulamasının Sünnet’le sabit olduğunu söyleyenleri ilzam etmeyeceği gibi, hükmün muhkem olma vasfına tesir etmeyeceği de açık olan hayli zayıf bir itirazdır ve Usul ve Fıkıh’la ileri derecede hemhal olmuş bir alime de doğrusu hiç yakışmamıştır!

Devam edecek.

Milli Gazete – 25 Ekim 2010

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 4 Ekim ve 9 Ekim tarihli yazılar.
2 Doğrusu Abdullah b. “Ebî” Evfâ olacak.