Karaman Hoca Ve Taha Akyol-3

Ebubekir Sifil2010, Gazete Yazıları, Hayrettin Karaman, Ocak 2010, Şahıslar

Valide hanımın rahatsızlığı sebebiyle aksayan hususlardan biri de bu  seri yazı. Aradan önceki son yazıda, Prof. Dr. Hayreddin Karaman hocanın recm cezası konusundaki görüşlerinin “Eski Karaman-Yeni Karaman” şeklinde “dönemsel” bir ayrıma tabi tutularak okunması gerektiğinin altını çizmiş ve konuyla ilgili “Yeni Karaman” dönemine ait yaklaşıma örnekler vermiştim.

“Eski Karaman” dönemine gelince, aşağıdaki alıntılar bu döneme ait görüşleri yansıtıyor:

“İslâm’ın bir bütün olarak yaşandığı zeminde evli olan kişi, eşinden memnun değilse ayrılabilir. Memnun olmayan erkek ise ayrılma yanında ikinci bir eşle daha evlenme imkânına sahiptir. Bunun da ötesinde -savaş sonucu alınan kadın esirler cariye statüsüne sokulmuş ise- bunlardan alma imkânına sahiptir. Ayrıca kişileri zinaya sevkeden bütün tahrik vasıtaları yasaklanmıştır. Duvarlarda, sinema ve televizyonda, gazete ve dergilerde… kişiyi fuhşa çağıran manzaralar yoktur. Kadın örtünmüş, karşı cinsle ilişki zarûret seviyesine indirilmiştir. Bütün bu şartları gerçekleştirdikten sonra aileyi kesin olarak korumak isteyen İslâm, evli şahısların zinasını kesin olarak yasaklamakta ve bu yasağa uyulmasını sağlamak için de en ağır ceza olan recmi koymaktadır. Bekârlık bir tahrik sebebi olduğu için bekârın zinasının cezası daha hafif olmuştur. Recme sebep olan evlinin zinasını önlemek için alınan tedbirlere rağmen birisi bu fiili işlerse cezanın uygulanabilmesi için mahkemde isbat gereklidir. İsbat ve cezanın uygulanması öyle şartlara bağlanmıştır ki bunların gerçekleşmesi hemen hemen imkânsızdır. Tarih boyunca recim cezasının uygulanmasında görülen nedreti (azlığı) bu noktada aramak gerekir. Bu şartlar konurken âdetâ recim ezasının, uygulanmaktan ziyade caydırıcı bir müeyyide olması düşünülmüştür.

“Şimdi suâlinize geliyorum: İslâm’da bir hüküm ictihad ile ortaya konmuş olursa buna bir başka müctehid karşı çıkabilir. Recim cezası ve bu cezanın ölümle sonuçlanacağı hükmü ictihada değil nassa dayanmaktadır. Aşağıda bir kısmını vereceğimiz hadîsler sağlam ve kesin hüküm ifade eden hadîslerdir. İctihad yoluyla bunlara karşı çıkmak mümkün değildir.”

“(…) Hadîs âlimleri bu konu ile ilgili rivâyetlerin tevatür derecesine yaklaştığında, sağlam ve açık olduğunda birleşmişlerdir. Bu hadîslerin sened bakımından sahih olmadıkları iddiâ edilemeyeceği gibi te’vil edilmeleri de mümkün değildir; çünkü ifadeleri açık ve seçiktir, bir kısmı uygulama ile ilgili bulunmaktadır; yani Hz. Peygamber (sav) bu suçu işleyen bazı şahısların recmedilmesini emretmiş ve bu emir yerine getirilmiştir…”[1]http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/meseleler/0696.htm.

“Yahûdî bir erkek, yine yahûdî bir kadınla zina ederken yakalanmış ve Hz. Peygamber’e getirilmişlerdi. Peygamberimiz suçlulara, kendi dinlerine göre cezalarının ne olduğunu sormuş, onların yalan söylemeleri üzerine Abdullah b. Selâm’ın yardımı ile Tevrat’ta mevcut recm hükmünü bulmuş ve suçlulara uygulamıştı. Aynı hüküm, sünnete dayalı icmâ ile İslâm’a da intikal etmiş ve bu suçu işleyen evli şahıslara -az da olsa- uygulanmıştır.”[2]http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/tarih/0082.htm.

(Yukarıdaki “Aynı hüküm, sünnete dayalı icmâ ile İslâm’a da intikal etmiş…” cümlesinin, recm cezasının İslam’a Yahudilikten geçtiğini ihsas eder tarzda kurulduğu dikkat çekiyor. Oysa bu tarz bir “intikal” anlayışı, ilahî kaynaklı teşri gerçeğiyle taban tabana zıtlık teşkil eder. Yani recm cezası İslam’a Yahudilikten intikal etmemiş, Efendimiz (s.a.v) tarafından vahye dayalı olarak teşri kılınmıştır. E.S.)

“Zinâ, gözüyle gören dört erkek şâhidin şâhidliği veya dört ayrı zamanda, hakim huzurunda yapılan dört ikrar ve itiraf ile sabit olursa nikâhlı olmayanlar için yüz celdeyi, nikâhlı olanlar için recmi gerektirir.”[3]http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/gelismeler/0167.htm.

Bu alıntılar Taha Akyol’un, “Klasik fıkıh ulemasından farklı olarak Karaman, eserlerinde “recm” konusunu ‘nötr’ bir dille anlatmaz, rahatsızlığını belli eden bir dille anlatır ve bunun “diyani” (dinsel) bir kural değil, eski bir gelenek olduğunu belirtir” şeklindeki tesbitinin mutlak olarak alınmasının doğru olmadığını, aksine, “yeni Karaman” dönemine mahsus bir durumu yansıttığını söylememiz gerektiğini ayan beyan ortaya koyuyor.

Bu durumun Taha Akyol için değil, ama Karaman hoca için ifade ettiği bir müşkilata da değinmemiz gerekiyor.

Pazartesi günü devam edelim.

Milli Gazete – 9 Ocak 2010

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/meseleler/0696.htm.
2 http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/tarih/0082.htm.
3 http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/gelismeler/0167.htm.