“İslamcılık” kavramına niçin güvenemeyeceğimizin izahıyla devam edelim: Dün olduğu gibi bugün de bu kavram bize, çağrışım alanı hakkında kategorik olarak sağlıklı bir muhakeme yapma imkânı sunmamaktadır.
Eğer “İslamcılık”, hayatı, İslamî referansların belirleyiciliğinde şekillendirmeyi esas alanların duruşlarını ifade eden bir kavram olarak kullanılıyorsa –ki genel olarak böyledir–, esas problem bu kategorik ayrımda yatmaktadır. Zira İslamcılar’ın tümünün “İslamî referanslar”a tanınması gereken “belirleyicilik sınırı”nın tayini ve bu referansların nasıl okunması gerektiği konusunda hemfikir olduklarını söyleme imkânına sahip değiliz.
Bugün Modernistler’in İslam yorumlarının arz ettiği çok renkli “sapma”lar bunun en bariz göstergesini oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle Modernist söylemdeki “İslam” (burada İslam kelimesinin tırnak içinde kullanıldığına dikkat edilmelidir), spesifik (belirli bir muhtevaya sahip) olmaktan önemli ölçüde uzaklaşmış bulunmaktadır. Akaid’in oluşturduğu alan dışında –ki burada da çok önemli problemlerin bulunduğunu söylememiz gerekiyor– hemen hemen bütünüyle rasyonel aklın müdahalesine açık hale getirilmiş bir “İslam” anlayışının, Hz. Peygamber (s.a.v)’in ve Sahabe’nin İslam anlayışıyla bağdaştığını söylemek mümkün değildir.
Bir yönüyle bu ayrım, “her müslümanın İslamcı olmadığı” şeklindeki kabule dayanmaktadır. Özellikle “bir kısım medya”nın manipülatif yorum ve takdim biçimleri sonucunda sözünü ettiğim bu kabul önemli ölçüde yaygınlaşmış yauakyfr.
Söz gelimi bugün yaygınlaştırılmak istenen bu anlayışa göre İsmail Nacar bir “İslamcı” yazardır, ama Yaşar Nuri Öztürk bu kategoriye girmemektedir! Tıpkı geçmişte Seyyid Bey İslamcılar arasında sayılırken Ziya Gökalp ve Namık Kemal’in bu kategoriye dahil edilmemesi gibi.
Neden Renan’ın İslam hakkındaki iddialarına meşhur reddiyesini yazmış olan Namık Kemal İslamcı değildir de, büyük Hanefî alimi Ebû Bekir el-Cassâs’a dayanarak (7/el-A’râf, 199. ayetinde geçen) “ma’ruf”u, “aklın güzel ve iyi olarak belirlediği şey” olarak tarif eden Seyyid Bey “İslamcı”dır? (Oysa el-Cassâs, tefsirinin bir başka yerinde (I, 203) bu kelimeyi “Allah’ın bütün emirlerine” teşmil etmektedir. Seyyid Bey’in bu tavrının, Ali Bulaç’ın “ma’ruf” tanımı ile “tıpatıp” örtüştüğüne dikkat edilmelidir.) Ve yine niçin “Türkçe ibadet” çılgınlığının fikir babası sayılan Ziya Gökalp İslamcı değildir de, namazda Kur’an’ı indirildiği lisan ile (Arapça) okumak gerekmediğini, Türkçe okuyarak da namaz kılınabileceğini söyleyen İzmirli İsmail Hakkı “İslamcı”dır?..
Daha da garibi, bu meselede –ve benzeri daha pek çok hususta– Seyyid Bey’e, İzmirli’ye ve benzerlerine muhalif çizgide yer alan Mustafa Sabri Efendi, Elmalılı Hamdi Yazır gibi isimler de tıpkı muhalifleri gibi “İslamcılar” kategorisinde görülmektedirler!..
Daha önce de belirttiğim gibi “İslamcılık” tabiri modern zamanların ürünüdür ve kafa karıştırmaktan başka gerçek bir fonksiyonu olmamıştır. Zira “İslam adına söylenen her şey İslamî’dir” gibi bir önerme ne kadar kabul edilemez ise, “Her İslamcı’nın söylediği her şey İslamî’dir” önermesi de o kadar yanlıştır!
18 Temmuz 2002 – Milli Gazete