İmam Ebû Hanîfe’ye aidiyeti tarih edilerek bize kadar intikal ettirilmiş ve her biri üzerine pek çok şerh, nazm vs. tarzında çalışmalar yapılmış olan risalelerin İmam’a ulaşan senedlerle nakledilmiş olması çok önemlidir.
Bir önceki yazıda da belirttiğim gibi el-Kevseri merhum bu senedleri mezkûr risalelerin başında zikretmiş, el-Âlim ve’l-Müte’allim’e yazdığı takdim yazısında da kritiğini yapmıştır. Benzer bir ameliyeyi –hatta daha geniş şekilde– İşarâtu’l-Meram’a yazdığı mukaddimede yapmış, Abdülkahir el-Bağdâdî ve Ebu’l-Muzaffer el-İsferâynî’den, söz konusu risalelerin bir kısmını ona nisbet eden ifadeler nakletmiştir.
Bu risalelerin İmam’a nisbetinde tereddüt etmeyen alimler o ikisinden ibaret değildir. Hanefî tabakat yazarları dışında İbnu’n-Nedîm[1]el-Fihrist, 284., el-Pezdevî[2]el-Usûl, 3. İbn Teymiyye[3]Mecmû’u’l-Fetâvâ, V, 46-7; Minhâcu’s-Sünne, III, 139; Der’u Te’ârudi’l-Akl ve’n-Nakl, III, 235., İbnu’l-Kayım[4]İctimâ’u’l-Cuyûşi’l-İslâmiyye, 74.,, el-Bikâ’î[5]Tenbîhu’l-Gabî, 259., el-Aynî[6]Umdetu’l-Karî, I, 1/107., ez-Zebîdî[7]İthâfu’s-Sâdeti’l-Müttekîn, II, 13-4. –ki kendisi bu husus üzerinde genişçe durmuştur– bu eserleri imama nisbet eden isimlerden ilk akla gelenlerdir. Şüphesiz daha geniş çaplı bir araştırmada bu noktada daha fazla veriye ulaşmak mümkündür.
Burada bir noktayı daha açıklığa kavuşturalım: Sözünü ettiğimiz risalelerin –belki Risale ilâ Osman el-Bettî hariç– İmam Ebû Hanîfe’ye nisbeti, onları bizzat kaleme aldığı anlamına gelmeyebilir. Muhtemelen talebelerine imla etmek suretiyle vücuda getirdiği bu risalelerin, bu sebeple bazı kaynaklarda onları kaleme alan talebelerine nisbet edildiğini görmek şaşırtıcı değildir. Bu durumda şunu söylemek yanmlış olmaz: Bu eserler İmam Ebû Hanîfe’ye aittir; ancak onları kaleme alanlar öğrencileridir.
Benzeri bir durum mesela İmam eş-Şâfi’î’nin Müsned’i ve Ahkâmu’l-Kur’ân’ı hakkında söz konusudur. Bu eserler de bizzat İmam eş-Şâfi’î tarafından kaleme alınmadığı halde ona nisbetinde herhangi bir problem görülmez. Zira onun görüş ve rivayetlerinden derlenerek oluşturulmuşlardır.
Bir nokta daha: İmam Ebû Hnîfe’nin, mezkûr risaleleri kaleme alan ya da nakleden talebelerinden bazıları hakkında müteşeddit Hadis tçenkitçilerinin ağır cerh ifadeleri kullanmış olması, onların mutlak surette mecruh kimseler olduğunun söylenmesini gerektirmez. Abdülhayy el-Leknevî’nin de er-Ref’ ve’t-Tekmîl’de tahkik ettiği gibi mezhep ve meşrep karşıtlığı sebebebiyle yapılan cerhler itibara alınmaz. Bırakalım talebelerini, bizzat İmam Ebû Hanîfe hakkında en ağır cerh ifadelerinin bulunduğu herkesin malmudur. Nasıl bu durum o büyük imamın makamını tenkis etmez ise, aynı durum, onun talebeleri hakkında da geçerlidir. 2003 yılının Temmuz’unda bu köşede İmam’ın öğrencilerinden Nuh b. Ebî Meryem hakkındaki cerhler üzerinde durmuş ve meselenin gerçek yüzünü ortaya koymaya çalışmıştım. Burada da benzeri bir durum söz konusudur. El-Kevserî merum meselenin bu yönünei kısmen de olsa değindiği için ayrıca üzerinde durmayacağım.
Sözün özü bu risalelerin İmam’a nisbetinden kuşku duymak için “rivayet cihetinden” elimizde herhangi bir makul sebep yok. Bu sebeple itikadî mesellerini bu eserler üzerine bina eden İmam el-Mâturîdî ve İmam et-Tahâvî’den daha sonraki yüzyıllarda gelen alimlere kadar Ehl-i Sünnet akaidi konusunda eser veren hemen herkes bu eserlere atıf yapmış, muhtevalarını delmil olarak kullanmıştır.
Geriye, muhtevaları hakkındaki eleştiriler kalıyor. Bir sonraki yazıda da meselenin bu yönü üzerinde duralım.
Milli Gazete – 18 Şubat 2008