İki Mesele-2

Ebubekir Sifil2008, Eylül 2008, Gazete Yazıları

  1. “Adetten kesilmiş kadınlarınız hakkında şüpheye düşerseniz, onların iddeti üç aydır; adet görmeyenler de öyledir. Hamilelerin (iddet) süresi ise doğum yapmalarıdır…” mealindeki 65/et-Talak, 4 ayetinde geçen “adet görmeyenler” ifadesi genel olduğu için hem Mevdudi’nin, hem de Muhammed Esed’in söylediklerini kapsamına alır. Hatta onların ifade etmediği durumlar da bu ayetin şümulüne girer.

Dolayısıyla Elmalılı merhumun bu ayetin delaletinin kapsamı konusunda söyledikleri –Allahu a’lem– en doğrusu olsa gerektir: “Gerek onyedi yaşından küçük olup henüz büluğa ermemiş olduklarından dolayı hayız görmemiş olanlara ve gerek büluğ sinninin (yaşının) azamisi olan onyedi yaşını geçmiş ve binaenaleyh yaş itibariyle baliğ bulunmuş oldukları halde hayız adeti olmamış bulunanlara şamildir. Bir veya iki kere hayız görüp de sonra görmemiş olanlarda da sahih olan böyledir.”[1]Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, VIII, 53.

Burada ayetin, istisnai durumları dahi hükme bağlayacak bir çerçeve getirdiğine dikkat etmek gerekir. Bu itibarla mezkûr ayetin, adet görme çağına gelmemiş bulunan kızların evlendirilmesini adiyattan olarak tayin ve tesbit etmek gibi bir maksada matuf bulunduğunu düşünmek doğru değildir. Burada Kur’an, herhangi bir tarih ve coğrafyada adet çağına gelmemiş bir kız evlendirilip de kocası tarafından boşandığında –iddet süresi hayız hali esas alınarak tayin edildiğine göre– henüz adet görmeyen bu kızın ne kadar iddet bekleyeceği sorusuna cevap vermektedir. Meselenin mihveri budur.

  1. İmam el- Gazzâlî’nin “Neş’e-i uhrâ, neş’e-i ûlâya bütün bütün muhalif” sözünün nerede geçtiğini tesbit edemedim. Kaynağı bildirilirse tahkik etme imkânı olur.

36/Yâ-Sîn suresinin, “Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?” De ki: “Onları ilk defa var eden “diriltecektir”. O her yaratılışı hakkıyla bilendir” şeklide meallendirilen 78 ve 79. ayetlerinde geniş zamanlı (muzari) fiiller geçmektedir. Dolayısıyla Elmalılı merhumun meallendirmesi daha uygundur.

İmam el-Gazzâlî’ye atfedilen bu söz, ilk yaratış ile ahiretteki diriltişin birbirine “bütün bütün zıt” olduğunu değil, “birbirinden farklı” olduğunu anlattığı şeklinde anlaşılırsa daha doğru olur kanaatindeyim. Zira ilk yaratışta ruhu da bedeni de “yoktan” var etme söz konusudur. İkinci yaratışta (diriltişte) ise, mevcut olan ruhun, maddesi –yok olmayıp– başka maddelere dönüşmüş bulunan cesede tekrar iadesi bahis konusudur. Zaten 79. ayette de bu noktaya dikkat çekilmekte ve “Onları ilk (yani “yoktan”) yaratanın dirilteceği” ifade buyurulmaktadır.

Dolayısıyla mezkûr ayetlerdeki vurgu hakkında şunu söylemek yanlış olmaz: Ayetler, dirilişe inanmayan inkârcı muhakeme biçiminin yanlış, tutarsız olduğunu vurgulamakta ve insanı şöyle bir mantık yürütmeye davet etmektedir: Bu çürümüş kemiğin ait olduğu bedenin yoktan var edilmesi mi daha zordur, yoksa başka bir hale dönüşmüşken tekrar eski haline getirilmesi mi? (Elbette Allah Teala için “zorluk-kolaylık” söz konusu değildir; buradaki “zorluk” insan mantığına göredir.) Burada insan, kendi ölçüleri ve hareket zemini bakımından tutarlı, mantıklı olmaya davet edilmektedir. Eğer çürümüş kemikler örnek gösterilerek bir “zorluk”tan bahsediliyorsa, o kemiklerin sahibinin yoktan var edilmesi bu mantığa göre daha zor olmalıdır. Ona kadir olan, elbette buna da kadirdir. Hatta buna evleviyetle kadir olduğunu idrak etmelisiniz.

Milli Gazete – 21 Eylül 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, VIII, 53.