İhtilafları Hangi Noktada Tutmalı?

Ebubekir Sifil2002, Akaid, Ehl-i Sünnet, Eylül 2002, Gazete Yazıları, Konularına Göre, Ümmet

Ehl-i Sünnet gövdeyi oluşturan ve bir önceki yazıda zikri geçen üç grup (Mâturîdî ve Eş’arîler, Ehl-i Hadis , Ehl-i Tasavvuf) arasında mevcut ihtilaflı alanı teşkil eden hususların başında Müteşabih dediğimiz –sıfatullah ile ilgili– bazı ayet ve hadislerin anlaşılma tarzı ile tevessül, rabıta gibi hususlar gelmektedir.

Müteşabih nasslarla ilgili farklı yaklaşımlar, temelde Selef’in bu konulardaki tutumunun belirlenmesindeki ihtilaftan kaynaklanmaktadır. Mesela İmâmu’l-Harameyn el-Cüveynî, Selef’in tutumunu şöyle verir: “Te’vili terk, nassları zahirî üzere bırakmak ve anlamlarını Allah Teala’ya havale etmek.” (Bkz. el-Akîdetu’n-Nizâmiyye, 23) Nitekim İmam Mâlik’in “istiva” hakkında soru soran kimseyi, “İstiva malum, keyfiyeti meçhuldür; bu gibi hususları kurcalamak bir’attir” diyerek azarlaması yaygın olarak bilinen bir husustur. (Bkz. Kadı Iyâd, Tertîbu’l-Medârik, I,170-1)

Öte yandan İbn Teymiyye-İbnu’l-Kayyım çizgisinde tebellür eden ve bir kısım Ehl-i Hadis ve Hanbelîler’ce benimsenen tavır ise, bu gibi nassları, Allah Teala ile mahlukat arasında bir benzerlik (teşbih) kurmadan zahirî/lafzî anlamı esas almak şeklindedir.

İlk bakışta birbirinin aynısı gibi görünen bu iki yaklaşım, şu noktada birbirinden ayrılmaktadır. İlk gruptakiler, müteşabih nassların anlamının ve hakikatinin insanlar tarafından bilinemeyeceğini söylerken, ikinci gruptakiler, bu nassların anlamının bilindiğini, ancak Allah Teala hakkında bu ifadeler kullanıldığında “keyfiyetinin” bilinemeyeceğini söyler.

Söz gelimi İbn Teymiyye, Allah Teala’nın Arş’a istivası meselesinde İmam Mâlik’in verdiği “İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldür” şeklindeki cevabı şöyle açar: “İstiva’nın malum olmasından maksat, anlamının bilindiğidir. Şu halde bu kelime Allah Teala hakkında da aynı anlamı ifade eder. Şu kadar ki, Allah Teala’nın Arş’a istivasının nasıllığını bilemeyiz. O, Arş’a, şanına layık tarzda istiva etmiştir.”

Bu çizgi dışında kalanlar ise mezkûr cevaptan şunu anlar: “İstiva’nın malum olması, Kur’an’ın onu haber vermiş olması anlamındadır. Allah Teala’nın Arş’a istiva ettiği ancak bu anlamda bizce malumdur. Ancak bu, istivanın “oturmak, yerleşmek” gibi bir fiili anlatıyor olmasını gerektirmez. Bu kelimenin bir anlamının tebellür ettirilmesi gerekliyse, lugattaki anlamları içinden Allah Teala hakkında kullanılması caiz olan “hükmetmek, idare etmek…”gibi anlamlar tercih edilir.”

Aslında mesele bu noktada tutulsa bile “problem” olmaktan çıkarılabilir. Ancak bu noktanın ötesine geçildiğinde içinden çıkılmaz gerilimlerin yaşanmasına müncer olmkatadır.

Tevessül ve rabıta gibi hususlara gelince, malum olduğu gibi İbn Teymiyye çizgisi tevessülü toptan reddetmemekte, bazı tevessül çeşitlerini kabul etmektedir. Rabıta’nın ise sonradan ortaya çıkmış bir uygulama olması dolayısıyla Kur’an ve Sünnet’ten kimi zaman “zorlama” yoluyla istidlallerde bulunmak yerine Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin yaklaşımı benimsenebilir. Kur’an ve Sünnet’te yasaklığına dair bir hüküm bulunmayan bir meselede aslolan ibaha olduğu için rabıtanın da bu kapsamda değerlendirilmesi yanlış olmamak gerekir. Elbette maksadı, uygulanma tarzı ve hükmü hakkında ifrat ve tefride kaçmamak şartıyla…

(Devam edecek)

Milli Gazete – 7 Eylül 2012