Hadis Tetkikleri Dergisi-4

Ebubekir Sifil2004, Gazete Yazıları, Nisan 2004

Özellikle ülkemizde İslam’ın modernizasyonuna yönelik çabaların büyük ölçüde Hadis sahasında yoğunlaştığı vakıası, bu saha üzerinde daha bir ehemmiyetle durulmasını gerekli kılıyor. Hadis Tetkikleri Dergisi‘ni bu bağlamda heyecan verici bir soluk olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. Bu sebeple mezkûr derginin ilk sayısındaki makaleler üzerinde durmayı sürdüreceğim.

Roterdam Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi Hadis Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Özcan Hıdır, “Şarkiyatçıların Hadisi Tarihlendirme Metotları” başlıklı makalesinde, konuyla ilgili olarak Batı‘da geliştirilmiş belli başlı yöntemler üzerinde duruyor. Hadis sahasında iz bırakan çalışmalarıyla öne çıkan isimler arasında (hatta görece “başında”) yer alan Ignaz Goldziher, Joseph Schacht, Marston Speight, G.H.A. Juynboll, Michael Cook ve Herald Motzki tarafından geliştirip pratize edileni üç ayrı yöntemin ana hatlarıyla anlatılıp kısa eleştirileninin yapıldığı makale sanıyorum ülkemizde bir “ilk”.

M.M. el-A’zamî‘nin, Schacht‘ın “The Origins of Muhammadan Jurisprudence” isimli çalışmasına “On Schacth’s Origins of Muhammadan Jurisprudence” adıyla yazdığı eleştiri örneğinde olduğu gibi (bu eser dilimize “İslam Fıkhı ve Sünnet” adıyla çevrildi), müsteşriklerin iddia ve yaklaşımlarına ciddi ve kapsamlı eleştiri/reddiye yazmak yerine onların eserlerini dilimize çevirmekle iktifa edilmesi, en azından “stratejik” bir yanlıştır.

Goldziher, Schacht, Juynboll gibi müsteşriklere, yine bir müsteşrik olan Motzki tarafından eleştiri yazılmasından neredeyse yarım asır önce Goldziher‘in “Muhammedanische Studien“i (II. cildi), Schacht‘ın “An Introduction to Islamic Law“ı… dilimize çevrilmiş bulunuyordu. Hatta L. Caetani‘nin “Annali dell’Islam“ı 1924’te tercüme edildikten ancak 60 küsür yıl sonra kitap hacminde ciddi bir eleştiriye muhatap oldu. “Dilimize çevrilmeyi hak edecek önemde gördükleri bu (ve benzeri) eserler hakkında mütercimlerinin söyleyecek hiç sözleri yok muydu?” diye sormadan edemiyor insan…

Müsteşrikler‘in İslam dünyasında derin etkiler bıraktığında şüphe bulunmayan çalışmalarını hangi yöntem ve teknikler üzerine oturttuğunun tesbiti ve meselenin ilmî seviyede tenkidi son derece önemli. Ancak böyle önemli bir konunun, makale boyutunda ele alınmış olmasıyla yetinmek doğru olur mu? Bilemiyorum… Acaba hazır bu mesele üzerinde yoğunlaşmışken Hıdır‘dan daha hacimli bir çalışma bekleyebilir miyiz?!..

Bu yazıda, Hadis Tetkikleri Dergisi‘nde yer alan en az bir yazı üzerinde daha durmak istiyordum. Ama bunu bir sonraki yazıya bırakarak burada, İslamî ilimler konusunda kalem oynatanlarda –haydi diğerlerini geçelim–, özellikle akademik kariyer sahibi olanların birçoğunda gözlenen bir –”zaaf” demeyelim de– “hassasiyet azlığı”na dikkat çekmek istiyorum izninizle: “Dil” sorunu.

Yabancı dilden bahsetmiyorum; altını çizmek istediğim husus Türkçe yanlışları, meramı ifade ederken sergilenen anlatım bozuklukları. Hemen belirteyim ki, Yrd. Doç. Dr. Özcan Hıdır‘ın makalesini okurken altını çizmekten kendimi alamadığım örneklerden hareket edecek olmam, değindiğim makalesinin ilmî değerine kesinlikle etki edici olmadığı gibi, durumu Hıdır‘a özgüleyici de değildir.

Hıdır‘ın makalesinde altını çizdiğim yerlerden biri, “Buradaki akla ilk gelen ve en yalın ihtimal…” diye başlayıp devam eden cümle. Burada iki anlatım bozukluğu dikkat çekiyor: İlki “buradaki akıl” ifadesi, ikincisi de “yalın ihtimal” nitelemesi.

Bir başka örnek, dipnotlardan birinde yer alıyor: “Burada tırnak içinde Juynboll’a ait verilen ifadeler…” Bunun yerine mesela, “Juynboll’un burada tırnak içinde verilen ifadeleri” denebilirdi.

“Burada Süfyân’ın, şüphesiz bütün senetlerin tek bir ortak ravisi olduğu söylenemez” cümlesi de şöyle ifade edilebilirdi söz gelimi: “Şüphesiz burada Süfyân’ın, bütün senetlerin tek ortak ravisi olduğu söylenemez.”

Bir başkası: “… rivayeti doğrudan Asım’dan rivayet eden…” Aynı cümle içinde “rivayet” kelimesinin neredeyse ard arda zikredilmesinin yol açtığı tırmalamanın önüne, mesela, “rivayeti doğrudan Asım’dan nakleden (veya “aktaran”)” denerek geçilebilirdi…

Ve son bir örnek: “XIX. yüzyılın sonlarından itibaren kullanılmaya başlanan…” Belki de en sık rastladığımız ifade hatalarından birisi, örnekte görüldüğü gibi, iki edilgen (meçhul) kelimenin peş peşe getirilmesi ile ortaya çıkıyor. Doğrusu “kullanılmaya başlayan” olmalı.

Tekraren vurgulama ihtiyacı hissediyorum: Bu söylenenler, makalenin ilmî kıymetine asla halel getirmez. Mesleği “yazmak” olan birisinin özel hassasiyeti deyiverin…

Milli Gazete – 13 Nisan 2004