et-Teftâzânî’nin Hz. Mu’âviye Hakkındaki İfadeleri

Ebubekir Sifil2011, Gazete Yazıları, Ocak 2011, Şahıslar

Karaman hoca Hz. Mu’âviye (r.a) hakkındaki tavrını et-Teftâzânî’nin ifadeleriyle refere ediyor ve şöyle diyor:

“Eserleri yıllarca Osmanlı medreselerinde okutulmuş bulunan büyük Sünnî alim Teftâzânî’nin (v. 792/1390) bu konuda söylediklerini önemli bir örnek olarak sunuyorum:

“Sahabe arasında geçen kavgalar ve tartışmalar açıkça gösteriyor ki, onların bir kısmı haktan sapmış, zulüm ve günah sınırına ulaşmıştır. Bunun da sebebi kin, inat, haset, direnme, servet ve iktidar talebi, dünyanın çekiciliğine (lezzet ve şehvete) meyildir. Bu böyledir; çünkü her sahâbî masum (günahsız ve günah işleyemez) değildir ve Peygamber’i (s.a.) gören, ona ulaşan herkes hayırlı (iyi) değildir… Ehl-i sünnet ulemasının bu olayları farklı yorumlayıp mazeretlere bağlamalarının sebebi büyük sahabeye dil uzatılmasını engellemek içindir. Onlardan sonra Peygamber’in Ehl-i beytine yapılan zulüm ve kötülüklere gelince bunu kimse inkar edemez, buna dağlar taşlar ve hayvanlar bile şahitlik eder, göklerde ve yerde olanlar göz yaşı dökerler; dağlar paralanır, taşlar parçalanır. Bu sebeple o kötülükleri yapanlara, buna razı olanlara veya katkıda bulunanlara Allah lanet etsin! Ehl-i Sünnet alimlerinin bir kısmının, onun daha fazlasını da hak ettiğini bildikleri halde Yezîd’e lanet etmeyi caiz görmemiş olmalarının sebebi, cahil ve aşırı gidenlerin işi ileriye götürüp büyük sahabeye kadar dil uzatmalarını engellemek içindir.”

et-Teftâzânî’nin bu sözlerini Hz. Mu’âviye (r.a) antipatisine dayanak yapabilmek için onun Sahabe ve özellikle de Hz. Mu’âviye hakkında söylediklerinin tamamına bakmak gerekir. Yukarıdaki satırların özel olarak Hz. Mu’âviye hakkında herhangi bir hüküm içermediği açıktır. Dolayısıyla sadece bu genel ifadelerden hareketle sonuca gitmek doğru değildir.

Şurası kesin ki, bu konuda et-Teftâzânî’nin Ehl-i Sünnet ulemanın genelinden farklı bir tavrı yoktur. Sahabe’ye arşı takınılması gereken tavır hakkında şöyle der: “Sahabe’ye ta’zim göstermek ve onlara ta’n etmekten kaçınmak gerekir. Zahiriyle onlara ta’n etmeyi gerektiren hususları da güzelce tevil etmek ve uygun anlamlara yormak icabeder…”[1]et-Teftâzânî, Şerhu’l-Mekâsıd, V, 303.

Onun, konuya doğrudan delalet eden ifadelerinden en önemlisi şudur:

“Hz. Ali’ye muhalif olanlar, hak imama bir şüpheye –Hz. Osman’ın katillerine kısas uygulanmamasına– dayanarak başkaldırdıkları için bağidirler; (…) fasık, kâfir veya zalim değildirler. Çünkü bir tevilden hareket etmişlerdir. Eğer onların bu tevilleri batıl ise, onlar hakkında olsa olsa, ictihadda hata ettikleri söylenebilir. Bu ise –tekfir şöyle dursun– onların fasık olduklarını söylemeyi dahi gerektirmez. Bu sebeple Hz. Ali, Şam ordusuna lanet okuyan arkadaşlarını bundan men etmiş ve “Kardeşlerimiz bize karşı ayaklandı (bu onların lanetlenmesini gerektirmez)” demiştir.”[2]A.g.e., V, 308.

Yine et-Teftâzânî, Şia’nın Hz. Ali (r.a) muhalifleri hakkındaki tutumunu eleştirirken şunları söyler:

“Şia’nın, Hz. Ali’yle savaşanların kâfir ve ona muhalif olanların fasık olduğu görüşüne gelince (…) bu onların cür’et ve cehaletlerinin eseridir. Zira onlar tevil ve ictihad sonucu ortaya konulan muhalefet ile böyle olmayan muhalefet arasında herhangi bir fark gözetmiyorlar…”[3]A.g.e., a.y..

Onun, Şerhu’l-Akâid’deki tavrı da farklı değildir:

“Sahabe arasında cereyan eden anlaşmazlıklar ve savaşların hamledileceği manalar ve teviller vardır. (…) Hasılı müctehid seleften ve salih ulemadan Mu’âviye ve yardımcılarına lanet ettikleri nakledilmemiştir. Çünkü onların yaptıkları son tahlilde hak imama itaatten çıkıp isyan etmekten ibarettir. Bu ise laneti gerektirmez…”[4]et-Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid, 102-3.

Daha fazla örnek zikredilebilirse de, zikrettiklerimin, “Mu’âviye’yi sevmiyorum” tavrının et-Teftâzânî ile refere edilebilecek bir tavır olmadığını açıkça göstermektedir.

Milli Gazete – 31 Ocak 2011

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 et-Teftâzânî, Şerhu’l-Mekâsıd, V, 303.
2 A.g.e., V, 308.
3 A.g.e., a.y..
4 et-Teftâzânî, Şerhu’l-Akâid, 102-3.