Ehl-i Kitap ve Tahrif – III

Ebubekir Sifil2002, Gazete Yazıları, Konularına Göre, Mayıs 2002, Muharref Dinler

Baki Adam’ın çalışması ekseninde sürdürdüğüm bu serinin Yahudiler’le ilgili bölümünü, yine aynı çalışmadan önemli gördüğüm birkaç hususla bitireceğim. (Adam’ın Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat‘ının mutlaka okuması gereken bir çalışma olduğunu tekrar söylemeden geçemeyeceğim. Ciddi emek mahsulü olduğu anlaşılan bu çalışma için yazarını tebrik ediyorum.)

Rabbani anlayışa göre Tevrat, “yazılı” ve “sözlü” olmak üzere iki kısımdan oluşur. Yazılı Tevrat’dan kasıt Eski Ahit, Sözlü Tevrat’tan kasıt ise Tevrat’ın yorumlarından oluşan Mişna, hatta daha geniş çerçevede Talmud’dur. (İnanışa göre Sözlü Tevrat da Hz. Musa’ya vahiy kanalıyla verilmiştir. Ancak Tevrat’ın ne kadarının yazılı ve ne kadarının sözlü olarak verildiği konusunda Yahudi bilginler arasında ciddi ihtilaflar vardır.)

Rabbani (Ortodoks) Yahudiler’in büyük çoğunluğu, Yazılı Tevrat’ın Sözlü Tevrat’tan üstün olduğu görüşündedir. Sözlü Tevrat olmadan Yazılı Tevrat’ın herhangi bir özelliğinden söz edilemez. Zira ilki olmadan ikincisini anlama imkânı yoktur. Yazılı Tevrat’ı yorumlamak da sadece Rabbiler’e (Ortodoks Yahudi din adamları) ait bir hak olduğuna ortaya şöyle bir sonuç çıkmaktadır: Yazılı Tevrat’a Rabbiler’den başkası ulaşamaz. Bu tekelci anlayışa dayalı olarak Rabbiler Yazılı Tevrat’ın kimi hükümlerini değiştirmekten geri durmamıştır.

Söz gelimi Levililer, 24: 19-21’de “cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak” şeklindeki “kısas” hükmü Rabbiler tarafından “diyet”e çevrilmiştir.

(Sözün burasında ister istemez Hz. Peygamber (s.a.v)’in hadisleri ve sünneti hakkında “Mişna” benzetmesi yapan Modernistlerimiz akla geliyor. Yahudi din adamlarının Tevrat yorumlarını hadislerle eş tutan bu “ultra keşf”in sahipleri ya hadisleri veya Mişna’yı tanımıyor; yahut da her ikisine de yabancı!..)

Sözlü Tevrat’ı Yazılı Tevrat’tan üstün tutan Rabbiler’e göre Yazılı Tevrat’ta düzensizlik, edebi hata ve bilgi yanlışlıkları da bulunmaktadır. (Baki Adam bütün bu hususlara ilişkin örnekler zikretmektedir.) Yine Rabbiler’e göre şu anda Yahudiler’in elinde bulunan Tevrat, Hz. Musa’nın Tevrat’ı değil, Ezra’nın yazdırdığı Tevrat’tır.

Bütün bu görüşlere şiddetle karşı çıkan Karailer’in (Ortodoks Rabbiler’e göre daha sağ kanatta yer alan grup) önde gelen ismi Yakub el-Kirkisânî şöyle der: “Eğer Müslümanlar Rabbaniler’in bu iddialarını bilselerdi, bize tan etmede ve bizimler tartışmalarında başka bir delile ihtiyaçları kalmazdı. Zaman zaman Müslüman kelamcılar, “Sizin elinizde mevcut olan Tevrat Musa’nın getirdiği Tevrat değildir” diye saldırıda bulunur ve biz onları yalancılık ve iftiracılıkla suçlarız. Onların bunu, bizimle tartışmak için uydurduklarını iddia ederiz. Fakat Allah korusun eğer Rabbaniler’in bu iddialarına vakıf olsalar, bize karşı başka delile ihtiyaçları kalmaz.”

Modern döneme gelindiğinde Reformist, Muhafazakâr ve Yeniden yapılanmacı Yahudilik olmak üzere üç ana akımın ortaya çıktığını görüyoruz. Bazı nüanslar dışında Reformist ve Yeniden yapılanmacı Yahudiler’in söylemleri büyük ölçüde aynıdır. Yazılı Tevrat’ın muhtevasının büyük ölçüde vahiy kaynaklı olmadığı, Tevrat’ta geçen birçok “mucize”nin, aslında ilkel mitolojik anlatımlar olduğu, yaratılış anlayışı yerine Evrim teorisinin kabulü ve nihayet Tevrat’taki kanunların, zaman değiştiği için artık uygulanamayacağı şeklinde özetlenebilecek bu görüşler, (İslam Modernistleri’nin pek çoğunun Kur’an hakkındaki görüşleriyle ilgi çekici benzerliklere dikkat edilsin) tepki olarak Rabbani Yahudiliğin çağdaş versiyonu diyebileceğimiz Muhafazakâr Yahudiliği doğurmuştur.

 Mayıs 2002 – Milli Gazete